Sıratı Cehim

Sıratı Cehim
Sevgili okuyucular, can dostlarım, gönül dostlarım, Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükredelim ki, herşeyi bize ihsan eylemiş. Bir defa daha beraberiz sevgili okuyucular, bir defa daha Allah yolunda bütün güzellikleri yaşamak üzere...
Size tasavvuf ve Kur’ân kavramlarından sıratı cehîmi inşaallah anlatmak istiyoruz.
Bildiğiniz gibi bir Sıratı Mustakîm var; istikamet üzere olan bir yol. Nereye istikametlenmiş? Allah’ın Zat’ına. Allahû Tealâ, o yola aynı zamanda “hidayet yolu” diyor. Ruhumuzu Allah’a ulaştıran yolun adı, Sıratı Mustakîm. 2 tane yatay, 2 tane dikey; 4 tane sebîlden oluşur. Ve bizden ayrılan ruhumuz böylece Allah’a kavuşur, Allah’ın Zat’ında yok olur. Ve Allah’ın evliyası olmak imkânının sahibi oluruz.
Sevgili okuyucular, sözlerimizi yerli yerine oturttuğunuz zaman bir kavram göreceksiniz. Allah’a ulaştıran bir yol. İşte âyet-i kerime:
78/NEBE-39: “Zâlikel yevmul hakk(u), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(en).”
İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün) Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi kendisini Rabbine (ulaştıran yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
Bu sığınağa (Allah’ın Zat’ına) ulaşmış olanlara da “evvab” diyor, Allah. meaba varmış, meaba sığınmış anlamına...
Bu Sıratı Mustakîm’in tam zıddı olan bir başka yol daha var sevgili okuyucular. Seçim insanlar için... Dilerlerse Sıratı Mustakîm’i, dilerlerse sıratı cehîmi seçiyorlar. Sıratı cehîm, cehennem yolu. İnsanların bir kısmı Allah’ın temel emirlerine itaat etmiyorlar. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
10/YUNUS-7: “İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid unyâvatme’ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki; onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YUNUS-8: “Ulâike me’vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).’’
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
4/NİSA-167: “İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).”
Onlar ki küfür üzeredirler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar (men ederler) (kendileri de Allah’ın yolunda değillerdir). Andolsun ki; onlar uzak bir dalâlet içindedirler (mürşidlerine ulaşmamış veya yola girmemiş oldukları için).
4/NİSA-168: “İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).”
Muhakkak ki; onlar küfür üzeredirler ve zalimdirler (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptırdıkları için). Allah onlara asla mağfiret etmez (günahlarını sevaba çevirmez) ve yola (Allah’a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm’e) ulaştırmaz.
4/NİSA-169: “İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ(yesîren).”
Sadece cehennem yoluna ulaştırır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Ve bu Allah için kolaydır.
Sevgili okuyucular, böyle bir muhteva içerisinde Allah’ın hedeflerine dikkatle bakın. Allah sizlere sadece doğruları öğretir. İnsanları cehenneme götüren bu ikinci yolun adı, bazan sıratı cehennem, bazan sıratı cehîm olarak geçiyor.
Kim bu cehenneme gidenler? Allahû Tealâ diyor ki:
23/MU’MİNUN-102: “Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(e).”
O zaman (kıyâmet günü) kimin mizanı (sevapları) ağır gelirse işte onlar felâha erenlerdir (cennete girenlerdir).
23/MU’MİNUN-103: “Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(e).”
Kimin mizanı (sevap tartıları) (kıyâmet gününde) hafif gelirse onlar nefsleri hüsranda olanlardır, onlar cehennemde ebediyyen kalacaklardır.
İnsanlar seçimlerini kendileri yaparlar. Allah herşeyi önceden haber verir. Ve kişinin serbest iradesine hiçbir zaman müdahele etmez. Diyor ki:
“Kim Bana ulaşmayı dilemezse, onun gideceği yer ateştir, cehennemdir. O, cehennemin yolcusudur.”
Cehennem müessesesi buradan başlar. Cehennemin muhtevasında bir cezalandırma işlemi vardır. İnsanlar kendi serbest iradeleriyle ya cenneti, ya cehennemi tercih ederler. Bir başka ifadeyle cenneti tercih etmeyenler, otomatik olarak cehenneme gitmek mecburiyetinde olanlardır.
Ne yazık ki; insanların çoğu için cehennem söz konusudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
7/A’RAF-179: “Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).’’
Ve andolsun ki; cehennemi insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri (idrak hassaları) vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
Bu insanlar, cehennemin kendilerine hazırlandığı insanlardır. Sevgili okuyucular, cehennem diye bir müessese var. Kalp gözünüz açıldığı zaman Allah’ın size göstereceği bir dizayn bu. Böyle bir dizaynda hepiniz için söz konusu olan şey, elbette Allah’ın cennetini seçmek olmalı. Seçmeyenler, başka bir yolu seçmedikleri halde, sırf cennetin gereklerini yerine getirmedikleri için ne yazık ki; gidecekleri yer cehennem oluyor.
Bu açıdan meselemize baktığımız zaman cehennem müessesesinin nerede başladığını dikkatle yerli yerine oturtmalıyız. Taa en başında başlıyor, sevgili okuyucular. İnsanlar daha başlangıçta ikiye ayrılıyorlar:
Kalplerinde zeyg olanlar. Böyle bir dizaynda kalplerinde zeyg olan bu insanları Allah seçmiyor. Kalplerinde maraz olan insanları Allah seçmiyor. Allah’a ulaşmayı dilemeyerek, Allah’a isyan edenleri Allahû Tealâ seçmiyor. Bir başka ifadeyle, kendileri ruhlarını Allah’a ulaştırmak için harekete geçmedikleri gibi başkalarını da Allah’ın yolundan men edenleri Allah seçmiyor. Kişiler davranışlarıyla hangi yolda olduklarını bütün boyutlarıyla zaten beyan ediyorlar. Bu yollar, insanları mutluluğa ya da mutsuzluğa götürebilir. Seçim, insanın kendisine aittir. Ve Allah yeryüzünde fesat çıkaranları sevmez. “Onların gidecekleri yer cehennemdir.” diyor.
Seçmiyor onları. Kimdir bu insanlar? Allah’a verdikleri misaki, misak vermelerine rağmen yerine getirmeyen, vuslatı kesen, ruhlarını Allah’a ulaştırmayan, başka insanları da Allah’ın yolundan meneden insanlardır. Onlara, “yeryüzünde fesat çıkaranlar” diyor Allahû Tealâ.
Konunun başlangıç noktası bir seçim, sevgili okuyucular. Doğruların seçilmesi ya da seçilmemesi söz konusudur.
Doğruları veya yanlışları seçmek. İşte bu seçim, bir dilekle oluşur. Bir kişi, bu seçimin arkasından devamlı, her sene birkaç defa imtihana tâbî tutulur olaylarla. Başına bir musîbet gelir. Bu musîbet gelince insanlar ikiye ayrılır:
Birinci grup Bakara Suresinde anlatılmaktadır:
2/BAKARA-156: “Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(e).”
Onlar ki; kendilerine bir musibet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’nun için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler.
Kim Allah için yaratıldığının farkındaysa, mutlaka ruhunu Allah’a ulaştıracağına dair kesin bir inanç taşıyorsa, bu insan seçilmiştir. Ve seçilmişliğin sonucunda başına gelen musîbette Allah’a ulaşmayı dileme doğru kararını vermiştir. Böyle bir kararın sahibi olan insan, Allahû Tealâ tarafından seçilmiş olanlar arasında Sıratı Mustakîm’i hakedendir. O, Allah’a ulaşmayı dileyerek Allah’a yönelmiştir. Bu nokta, Allah’a ulaşmayı dilemek veya dilememek, sıratı cehîmle, Sıratı Mustakîm arasında bir tercih yapmak demektir. Kim Allah’a ulaşmayı dilemezse (söylediğimiz grupların hiçbirisi dilemez), zaten seçilmez. Seçilenlerin arasında da bazı insanlar, Allah’a ulaşmayı dileseler mutlaka cennete ulaşacakları halde bunu dilemezler ve Allah’ın cennetine de bu sebeple giremezler.
Sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ diyor ki Kur’ân-ı Kerim’de:
“Allah sizin için güçlük dilemez, Allah sizin için kolaylık diler.”
Daha büyük bir kolaylık düşünebilir misiniz? Sadece bir dilekle, tek bir dilekle Allah sizi cennetine almaya hazır, sevgili okuyucular. Allahû Tealâ’nın dizaynında Allah’ın cennetine girmek söz konusu; bir seçimle, Allah’a ulaşmayı dilemek, bu konu için yeterli. Öyleyse daha kolay ne var ki? Allahû Tealâ bu kadar büyük kolaylık getirmiş ortaya. Diyor ki:
“Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Ben onu mutlaka cennetime alırım.”
Ötesi o kişiye ait değil, seçim o kişiye ait. Seçimi Allah’a ulaşmak istikametindeyse, kalbinde bu dilek varsa oluştuğu anda Allahû Tealâ, o dileği işitir, bilir ve görür. Ve bu andan itibaren o kişiye yardımlarını ardarda göndermeye başlar.
Sevgili okuyucular, Allahû Tealâ’nın dizaynında kurtuluş, sıratı cehîmi tercih etmemek demektir ve buradan başlar. Allah’a ulaşmayı dilemek, bir tek dileğin sahibi olarak sıratı cehîmden, cehennemden kurtulmak veya dilememek, dilemediği cihetle cehenneme gitmeyi ve cehennemde cezalanmayı haketmek. Bir insanın sonsuz bir ömür geçireceği cennet, sadece bir dileğe bağlanmıştır Allahû Tealâ tarafından. Allah:
“Allah’a ulaşmayı dileyin, Benim cennetime girin.” diyor.
Bu kadar açıkça Allahû Tealâ bunu ifade buyurduğu halde insanların çoğu ne yazık ki; Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar. Böylece Allah’a yönelmiyorlar. Allahû Tealâ diyor ki:
42/ŞURA-13: “Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmud dîne ve lâ teteferrekû fîh(i), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(i), allahu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(u).”
“Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın.” diye dîn olarak Nuh’a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah’a davet) ağır geldi. Allah kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni O’na (Kendisine) ulaştırır.
Öyleyse sevgili okuyucular, kimler Allah’a ulaştırılanlar? Allah’a yönelenler, yani Allah’a ulaşmayı dileyenler. Bu yönlendirilme Allahû Tealâ tarafından yapılır. Kişi, Sıratı Mustakîm yolculuğuna Allahû Tealâ tarafından hazırlanır. O kişi Allah’a ulaşmayı dilemişse bundan sonra mürşidine ulaştırılacaktır, 10 tane ihsan verilmek suretiyle. Ulaştığı zaman kişi mü’min olacaktır, kalbine îmân yazılacağı cihetle. Ve ruhu Sıratı Mustakîm’e, sonra da Allah’a ulaşacaktır.
Allah’a ulaşmayı dilemek, birinci merhaledir.
Tâbî olmak (ruhun Allah’a doğru Sıratı Mustakîm üzerinden yola çıkması), ikinci merhaledir.
Allah’a ulaşmak, üçüncü merhaledir.
Fizik vücudu Allah’a teslim etmek, dördüncü merhaledir.
Nefsi Allah’a teslim etmek, beşinci merhaledir.
İrşada ulaşmak, altıncı merhaledir.
Ve Allah’a köle olmak, hakk’ul yakîn sahibi olmak, bihakkın takvanın sahibi olmak, Allah’a iradeyi de teslim etmek, yedinci merhaledir.
Bir insan Allah’a ulaşmayı dilemedikçe sıratı cehîmden kurtulamaz. Yani Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir insanın ne mü’min olması mümkündür, ne ruhunu Allah’a ulaştırması, ne fizik vücudunu, ne nefsini Allah’a teslim etmesi mümkündür. Böyle bir dizaynda insanların serbest seçim haklarını onların davranış biçimleri tayin eder. İşte bütün güzellikler sizler için sevgili okuyucular, Allah sizi cennetine ulaştırmaya hazır. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o, sıratı cehîmden kesin olarak kurtulur.
Sıratı cehîm, cehenneme götürür.
Allahû Tealâ 3 asıl, 3 de karşıt olmak üzere 6 yevmde, 6 tane âlem yaratmıştır.
1- Zahiri âlem, fizik vücudumuzun âlemi.
2- Berzah âlemi, nefsimizin âlemi.
3- Emr âlemi, ruhumuzun âlemi.
Emr âlemi boyunca 7 kat gökler aşılır ve neticede 7. katta sağa doğru yatay bir sebîl takip edilir. 7 tane âlem geçilir ve sonra ulaşılan Sidret-ül Münteha’dan dikey bir yolculukla Allah’ın Zat’ına ulaşılır. Sıratı Mustakîm tamamlanır. Burası emr âlemidir. Zahiri âleme ait olan, kâinat adını verdiğimiz bütün bu yıldızlar sadece zemin katın tavanıdır. Zemin kattan sonra 1. gök katı başlar.
1. gök katından 7. gök katına kadar ulaşan yol, Tariki Mustakîm’i ifade eder.
İşte bu yukarıya, Allah’a doğru çıkan yol, emr âlemi üzerinde devam eder. Cehenneme götüren yol da zülmanî âlemde devam eder. Nasıl Allahû Tealâ dünyamızda, göklerde 7 kat atmosfer yaratmışsa, 7 katman da yerde yaratmıştır. Ve cehennem yolu, bu katmanlardan aşağıya doğru giden bir yolu ifade etmektedir. Yukarıya dikey olarak 7 kat boyunca yükselen sebîl, Tarıki Mustakîm, 4 sebîlin toplamı Sıratı Mustakîm; aşağı inen cehenneme götüren yol ise sıratı cehîmdir.
Tarıki Mustakîm’in ulaştırdığı yer gök katlarının 7’ncisidir. Fetih kapısından içeri girilir. Oradaki tavandan yukarıya çıkmanıza müsaade edildiği zaman kader hücrelerine ulaşılır. O kader hücreleri, Allah’ın dostlarına aittir. Bir başka ifadeyle cennete gireceklere aittir.
Yukarıya giden yol, bir insanı 7. gök katının 1. âlemine götürür. Oraya İlliyyin denir. Zülmanî âlem boyunca ise aşağı doğru bir yolculuk yapılır. Sıratı cehîm, insanı 7 kat aşağıda Siccîne ulaştırır.
İlliyyin, Tariki Mustakîm’in sonu, göklerin 7. katının ilk âlemidir. 7. katın 7 tane âlemi vardır. Zemin kattan 7 kat aşağıda da bunun tam zıddı olan siccîn vardır.
Allahû Tealâ buyuruyor:
83/MUTAFFİFİN-7: “Kellâ inne kitâbel fuccâri lefî siccîn(in).”
Hayır, muhakkak ki füccarın (şeytanın füccüruna tâbî olan kâfirlerin) kitapları (hayat filmleri) siccîndedir (zemin kattan 7 kat aşağıda olan zulmanî kader hücrelerindedir).
83/MUTAFFİFİN-18: “Kellâ inne kitâbel ebrâri lefî ılliyyîn(e).”
Dikkat edin muhakkak ki ebrar’ın (Allah’a vasıl olanların, hidayete erenlerin) kitapları illiyyindedir.
Allahû Tealâ 2 tane yoldan bahseder hep Kur’ân-ı Kerim’de:
1- Sebîl-ür reşad, sebîl’i rüşd, sebîl’i irşad. İrşad yolu, rüşd yolu.
2- Gayy yolu. Cehennemin bir başka ifadesi “gayy” kelimesiyle anlatılmaktadır.
“Cehennemin en dibindeki bir kuyu” tarzında bir açıklama getirilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de, gayy’ın bir kuyu olduğuna dair bir işaret yoktur. Ama sıratı gayy kesin olarak vardır.
Allahû Tealâ diyor ki:
2/BAKARA-256: “Lâ ikrâhe fiddîni kad tebeyyener ruşdu minel gayyi, femen yekfur bittâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(un).”
Dînde zorlama yoktur. Andolsun ki irşad (hidayet yolu, Allah’a ulaştıran yol), gayy (dalâlet yolu, şeytana, cehenneme ulaştıran yol)dan açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. O zaman; kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (âmenû olursa) (Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), artık andolsun ki o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan (sağlam bir kulba) urvet-ül vuskaya (mürşidin eline) (tutunup) yapışmıştır. Allah SEMİ’un ALÎM’dir.
Allah’a ulaşmayı dileyen herkes, tagutu (insan ve cin şeytanları) inkâr etmiş, devre dışı bırakmıştır. İşte onlar sebîl-ür rüşdün, sebîl’i reşadın yolcularıdır. Onlar Allah’tan kopması mümkün olmayan bir kulba sarılırlar. O kulp, Allah’ın ipidir ama insanlardan bir iptir: MÜRŞİD. İrşad yolunun yolcularını yola çıkaran kişi. O, mürşiddir.
Öyleyse Allahû Tealâ ne diyor:
7/A’RAF-146: “Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).’’
Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler onu yol edinirler. Bu onların âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.
7/A’RAF-147: “Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhireti habitat a'mâluhum, hel yuczevne illâ mâ kânû ya'melûn(ya'melûne).’’
Ve âyetlerimizi ve ahirete ulaşmayı (hayatta iken ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr eden kimselerin amelleri heba oldu (boşa gitti). Onlar yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılır (karşılık verilir)?
Kim âyetlerimizi inkâr ederse ve ahiret gününü (ruhun Allah’a ulaşması günü) inkâr ederse, onların amelleri boşa gitmiştir, diyor Allahû Tealâ. Kimdir amelleri boşa gidenler? Gayy yolunun yolcuları, sıratı cehîmin yolcuları. Allah’ın âyetlerini tekzip ediyorlar, yalanlıyorlar, inkâr ediyorlar, gizliyorlar, örtüyorlar ve hepsi bu sebeple gayy yolunu tercih etmiş oluyorlar.
Sevgili kardeşlerim, bu bir tercih etmeme sebebiyle tercihtir. Yani bütün insanlar, istisnasız olarak başlangıçta dalâlettedirler. Bütün insanlar, başlangıçta fısktadırlar.
Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V) için de başlangıçta diyor ki:
93/DUHA-7: “Ve vecedeke dâllen fe hedâ.”
(Allah) seni dalâlette buldu da, sonra hidayete erdirmedi mi?
Sevgili okuyucular, hepimiz dalâlette idik. Bütün insanlar başlangıçta fısktadır.
Allahû Tealâ, Al-i İmran Suresinin 81. âyet-i kerimesinde Mehdi Resûl’ü tarif ettikten sonra 82. âyet-i kerimesinde diyor ki:
3/AL-İ İMRAN-81: “Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câ’ekum rasûlun musaddikun limâ meakum letu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû ekrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).”
Hani o zaman ki; Allah peygamberlerin (nebîlerin) MİSAK’ini (yeminini) almıştı: “Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah’ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, O’na mutlaka îmân edecek ve O’na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” “İkrar ettik.” dediler. “Öyle ise şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.
3/AL-İ İMRAN-82: “Fe men tevellâ ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).”
Artık bundan sonra (Allah 81. âyetteki Resûl’den bahsettikten sonra) kim yüz çevirirse (nebîlerden sonra gelecek olan bu Resûl’ü inkâr ederse) İşte onlar, onlar FASIK’lardır.
Öyleyse tâbiiyet ya vardır ya da yoktur. Tâbiiyeti belki de kişi hiç duymamıştır hayatında. Tâbiiyeti düşünmemiştir kişi. Düşünmemesi bir tercih olmayabilir ama asıl tercihini yapmadığı için, tercihsizlik onu o sıratı cehîmin içinde bırakır.
Ya insanlar, bilerek cehennemi tercih ederler yani Allah’ın söylediklerinin gizlenmesi, yalanlanması, inkâr edilmesi, küfredilmesi, örtülmesi onlar tarafından yapılır. Ve Allah’ın âyetlerini bilerek gizlerler.
Allahû Tealâ buyuruyor ki:
2/BAKARA-159: “İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu linnâsi fil kitâbi ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâınûn(e).”
İndirdiğimiz o beyyinelerden olan şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaştırılmasını) kitapta Allah insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya); onlara, hem Allah lânet eder, hem de lânet ediciler lânet eder.
Ve Allahû Tealâ, onların gidecekleri yerin cehennem olduğunu böylece ispat etmiş oluyor: Sıratı cehîmin yolcuları.
Ahzap-67 ve 68’de Allahû Tealâ şöyle söylüyor:
33/AHZAB-67: “Ve kâlû rabbenâ innâ eta’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ feedallûnes sebîlâ.”
Cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, biz devrin sâdatlarına (dînde ileri gidenlerine) ve küberasına (büyüklerine) itaat ettik. Senin yolundan (Sıratı Mustakîm’inden) saptık.”
33/AHZAB-68: “Rabbenâ âtihim dı’feyni minelazâbi velanhum la’nen kebîrâ(en).”
Senin azabından onlara iki kat ver. Onları en büyük lânetinle lânetle.
Bu sıratı cehîmin yolcularına dikkatle bakın. Son bahsettiğimiz 2 âyette bilerek, isteyerek insanlar Allah’ın yolundan saptırılıyor, hakikatler gizlenerek.
Nisa-167’de ise insanların Sıratı Mustakîm’den açık bir şekilde menedilmesi söz konusudur. Yani insanlar kasıtlı olarak Allah’ın yolundan menediliyorlar.
4/NİSA-167: “İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).”
Onlar ki küfür üzeredirler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar (men ederler) (kendileri de Allah’ın yolunda değillerdir). Andolsun ki; onlar uzak bir dalâlet içindedirler (mürşidlerine ulaşmamış veya yola girmemiş oldukları için).
4/NİSA-168: “İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).”
Muhakkak ki; onlar küfür üzeredirler ve zalimdirler (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptırdıkları için). Allah onlara asla mağfiret etmez (günahlarını sevaba çevirmez) ve yola (Allah’a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm’e) ulaştırmaz.
4/NİSA-169: “İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ(yesîren).”
Sadece cehennem yoluna ulaştırır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Ve bu Allah için kolaydır.
Kim bu insanlar? Kendileri Sıratı Mustakîm’den uzaklaşmışlar, Sıratı Mustakîm’e ulaşmak istemiyorlar. Ve işte bu insanlar, Sıratı Mustakîm’i istemedikleri için, başka insanları da üstelik bundan menettikleri için, hem dalâlette kalmaya mahkûmlar, hem de sıratı cehîme ulaştırılmaya mahkûmlar. Tarıki Mustakîm’e asla ulaştırılmayacaklar ve ebediyyen cehennemde kalacaklardır.
Seçim son derece net olarak bellidir. Seçimi insan kendi iradesiyle yapar. Ya Allah’ın yolu tercih edilir veya edilmez. Allah’ın yolunun tercih edilmemesi halinde Allahû Tealâ, kişiyi başka bir tercihi yapmış kabul eder. Bu tercih, cehennem yolunun tercihidir.
Öyleyse sevgili okuyucular, bu cehennem yolcularının, sıratı cehîmin müntesiplerinin bir kısmı, farkında bile olmadan oraya gidiyor. Asıl yolu tercih etmedikleri, Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için farkında bile olmadan soluğu cehennemde alıyorlar. Ve Allahû Tealâ’nın insanların sıratı cehîmden kurtulmasını bu kadar kolaylaştırmasına rağmen. Diyor ki: “Sadece bir dileğiniz Benim için yeterli. Bana ulaşmayı dileyeceksiniz. Dilediğiniz zaman mutlaka cennetime girersiniz.”
Ama insanların çoğu, böyle olmasına rağmen, bu konu bütün açıklığıyla ifade edilmesine rağmen, insanların çoğu; dün de, bugün de, yarın da Allah’a ulaşmayı dilemediler, dilemiyorlar ve dilemeyecekler. Kibirleri sebebiyle, gururları sebebiyle, inatları sebebiyle Allah’ın yolunu tercih etmeyecekler.
Allah’ın yolunu tercih etmeyen herkes, başka bir tercihi otomatik olarak yapmış kabul edilir Allahû Tealâ tarafından. Bu tercih, sıratı cehîmdir. Ne yazık ki; insanların çoğu cehenneme gidecektir. İşte Allahû Tealâ buyuruyor:
34/SEBE-20: “Ve le kad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mu’minîn(e).”
Şeytan insanlar üzerindeki vaadini yerine getirdi. Mü’minlerden ibaret bir tek fırka hariç hepsi iblise tâbî oldular.
6/ EN’AM-152: “Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dılû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).’’
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın! Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin! Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin)! Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.
6/EN’AM-153: “Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn (tettekûne).’’
Ve muhakkak ki bu, benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet (emr) etti. Böylece takva sahibi olursunuz.
1-Sıratı Mustakîm, ruhun Sıratı Mustakîm’idir.
2- Sıratı Mustakîm, fizik vücudun Sıratı Mustakîm’idir.
3- Sıratı Mustakîm, nefsin Sıratı Mustakîm’idir.
4- Sıratı Mustakîm, iradenin Sıratı Mustakîm’idir.
Sahâbe cehenneme gidecekler konusunda Peygamber Efendimiz (S.A.V) soruyor:
-Ey Allah’ın Resûl’ü, kaç fırka oluşacak?
-73
-73 fırkadan sadece bir tanesi mi kurtulacak?
-Evet...
-İsmi nedir?
-Fırka-i Naciye
-Kimler bunlar, ey Allah’ın Resûl’ü?
-Bunlar, sizin ve benim gibi Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlar.
Biliyorsunuz, bütün sahâbe Sıratı Mustakîm’in üzerinde olmakla kalmadılar, hepsi Allah’a çağırdılar. Ve Sıratı Mustakîm onların yoluydu. Sahâbenin yolu Sıratı Mustakîm’di, sıratı cehîmden hepsi kurtulmuştu:
12/YUSUF-108: “Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(e).”
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların basiret üzere (kalp gözüyle, basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol işte bu yoldur. Ve Allah’ı tenzih ederim. Ve ben müşriklerden değilim.”
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e de Allahû Tealâ:
“Sen Sıratı Mustakîm’in üzerindesin, Sen Allah’a çağırıyorsun.” diyor.
Sahâbenin de Allah’a çağırdığını kesinleştiriyor. Bütün mürşidlerin de Allah’a çağırdığını kesinleştiriyor:
41/FUSSİLET-33: “Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilallâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(e).” “Muhakkak ki ben, Allah’a teslim oldum.” diyerek Allah’a çağırandan ve nefsi ıslâh edici ameller işleyenden daha güzel söz söyleyen kim vardır.
41/FUSSİLET-34: “Ve lâ testevîl hasenetu ve les seyyieh(tu), idfa’ billetî hiye ahsenu fe izellezî beyneke ve beynehu adâvetun keennehu veliyyun hamîm(un).” Hasenat (sevaplar) ile seyyiat (günahlar) eşit değildir. Sen yapılanı ahsen olan (davranışla) söndür (önle). O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi muhakkak ki yakın dost olmuştur.
41/FUSSİLET-35: “Ve mâ yulakkâhâ illellezîne saberû, ve mâ yulakkâhâ illâ zû hazzın azîm(in).”
Bu haslete (kötülüğü iyilikle önleme hasletine) sadece sabır sahipleri ve en büyük hazza sahip olanlar ulaştırılır.
Kim bu insanlar? Cennet yolcuları.
Sevgili okuyucular, muhtevaya söylediklerimizin ışığı altında bakın. Herşeyi çok güzel bulacaksınız. Sadece bir tek dilekle sıratı cehîmi devre dışı bırakabilir, Sıratı Mustakîm’in yolcusu olabilirsiniz.
Cehennem de insanlar için, cennet de... Ama unutmayın, seçim sizin!...
Allahû Tealâ’nın hepinizi Allah’ın Sıratı Mustakîm’i üzerinden ruhunuzu da, vechinizi de, nefsinizi de, iradenizi de Allah’a teslim etmeye ulaştırmasını dileriz. Böylece Allah’ın en üst cennetlerde sonsuz mutluluklara ulaşmanızı temenni ederek ve Allahû Tealâ’dan hepinizi hem cennet saadetine, hem dünya saadetine ulaştırmasını, sizleri zülcenahayn kılmasını dileyerek yazımızı inşaallah burada tamamlıyoruz, sevgili okuyucular.
Allah hepinizden razı olsun.
Dualarımızla.