Ana Sayfa
İletişim
Islam Tarihi
Bayanlar icin Namaz
Türkçe mealiyle Kuran okuma
Online Kuranı Kerim dinle
Evliyalar.
Allahın Sevgili Kulları
Zikr
Peygamberimizin mübarek Nur'u
Hz. İbrahim’in Hanif Dînî'nde Birleşmeye Davet
NEFS NEDİR?
HADİSİ ŞERİF
İnsanın Yaratılışı
Mümin Olmak
Dualarimiz
GÖZLERİN GÖRMESİ İÇİN
Makaleler.
ALLAH İLE OLAN AHD’İ YERİNE GETİRMEK
ÖLÜ İKEN DİRİLMEK VE NUR SAHİBİ OLMAK
İslam 5 deyil 7 sart
TABİYET ŞARTMIDIR ?
TAKVA NEDİR ? NASIL TAKVA SAHİBİ OLUNUR ?
TASAVVUF NEDİR ?
THEMA: Reinkarnation
THEMA: DIE HINDERNISSE -Engeller
Thema: Der Tod und der Jüngste Tag
THEMA: Reinkarnation.
Kur'an'da ki İslam
Kur'an'ın Gerçekleri dinle
Kur’anı Kerim ve Kutsal Kitaplar
Allah Kainati Nicin Yaratmıstır?
Allah Kainatı Niçin Yaratmıştır? - 2
Allah Kainatı Niçin Yaratmıştır? - 3
OKU VE ALLAHI ZIKR ET
Buraya Yorum Yazin.
Sami Yusuf dinle

Allah Kainatı Niçin Yaratmıştır? - 3


67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.

 


Burda mefhumu muhalifinden hareketle kesin bir olgu görüyoruz. Cehennem bekçilerine ne diyor o insanlar "Eğer biz onları işitmiş olsaydık, kulağımızdaki vakra alınmış olsaydı ve idrak etmiş olsaydık, kalbimizdeki ekinnet alınmış olsaydı, burada cehennemde mi olurduk?" Sonuç olarak şu gerçekle karşılaşıyoruz. Kulaklarında vakra olan ve kalbinde ekinnet olan kişiler cehennemdedir, ama bu engeller alınmışsa onlar mutlaka cennettedirler.
Bu ayetlerde Allahû Teâlâ âmenû olanların cennete gideceğini kesinleştiriyor. Bu kişi hiç ibadet edemeden hemen ölmüş olsa, Allahû Teâlâ o kişide bu değişiklikleri yaptığı için, Mülk suresinin 8, 9 ve 10. âyeti kerimelerine göre bu kişi cennete girecektir. 
Allahû Teâlâ onun âmenu olduğunu bildiği içinde Vel Asr suresinin başlangıçtaki iki âyeti kerimesine göre gene bu kişi mutlaka Allah'ın cennetine girecek. Ama âmenu olmasaydı, bu kişi Yunus suresinin 7 ve 8. ayetleri gereğince mutlaka cehenneme gidecekti. İşte Allahû Teâlâ bunun için "Bilenle bilmeyen bir olurmu?" diyor. Dînleri yaşayan insanlar Allah'a ulaşmayı dilemeleri gerektiğinden haberdar değiller. 
Bilmedikleri içinde bunu dilemiyorlar, dilemedikleri içinde gidecekleri yer ne yazık ki cehennem. İşte bütün dünya insanlarını, Allah'ın bu hakikatlerini kendi dinlerinin gerektirdiği tek dinintek emrin Allah'a teslim emri olduğu sonucuna ulaştırmaktırulaştıran, onları birleştiren ilke bu olacaktır.

8. Basamak Sekizinci basamakta olan kişinin durumuna bakalım: Allahû Teâlâ'nın sünnetullahı o kişinin kalbine ulaşıyor. Kalbin iki tane kapısı var. Birinci kapısı şeytana dönük ve üzerinde hiçbir engel yok. Her geçen gün, şeytanın karanlıkları, sadece nefsinizin karanlıklardan oluşan dünyasını daha çok karartıyor. Rabbani kapısı ise, Allah'a dönük olması gereken kapısı ise, o da şeytana dönük ve o kapıyı Allahû Teâlâ, Allah'a döndürüyor. Kaf sûresinin 33. ayeti kerimesi gereğince.

9. Basamak

50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân'a huşu duyanlar ve münib (Allah'a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah'ın huzuruna) gelenler (için).

 

İşte kalbin nur kapısının şeytana dönük konumdan Allah'a dönük konuma gelmesi gerekiyor. Çünkü Allahû Teâlâ, Zümer sûre'sinin 23. âyeti kerimesi gereğince nurlarını ikişer ikişer ve yukarıdan aşağıya indirdiğini söylüyor. Yukarıdan aşağıya inen nurlarını kalbiniz için gönderiyor. 
Kalbinize girebilmesi için mutlaka kalbinizin nur kapısının yukarı dönmesi lazım ki yukarıdan aşağı inen nurlar kalbinizden içeriye girsin. Dokuzuncu basamakta, Allahû Teâlâ kalbinizin nur kapısını Allah'a döndürüyor.

10. Basamak Onuncu basamakta Allah, Allah'a ulaştırmayı dilediklerinin göğsünden kalbine bir nur yolu açıyor.

 

6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime (İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine azap verir.

 

Allah kimi kendi Zat'ına ulaştırmayı dilerse, hidayete erdirmeyi dilerse, onların göğsünü şerh eder, teslime açar, İslâm'a açar. Kişinin göğsünden kalbine onuncu basamakta bu teslim yolu açılıyor.

11. Basamak Bu noktada zikir yapmaya başlıyorsunuz ve zikir Allah'ın ismini «Allah, Allah, Allah» diye tekrar ettiğiniz için Allah'ın üzerinize farz kıldığı bir emri yerine getiriyorsunuz. Allah da katından rahmet ve fazl isimli iki tane nur gönderiyor.

 

24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).

 

12. Basamak Nefsin tezkiye edilebilmesi için nurların gelmesi lazım, nurların gelmesi için de zikir yapılması lazım. Zikir yapmaya onbirinci basamakta başlanır. Allah'tan gelen rahmet ve fazl göğsümüze gelir, göğsümüzden açılmış olan yolu takip ederek kalbimize ulaşır. Ama kalbin kapısı mühürlü, nefsinizin kapısı mühürlü. Mührü açıp içeri giremeyen rahmet ve fazldan rahmet partikülleri, mührün kenarından içeri sızabilecek inceliğe sahipler. Fazl hiç giremiyor. On birinci ikinci basamakta %2 nur birikimi ile huşuya ulaşılır.
Allahû Teâlâ huşu sahibi olanları anlatıyor.Hadid sûre'si 16. âyeti kerimesinde;

 

57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah'ın zikri ile ve Hakk'tan inen şeyle (Allah'ın nurları ile), âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.

 

"Aradan uzun zaman geçtiği için zikri unutan, kalpleri katılaşan ve kararanlar gibi olmayın." diyor Allahû Teâlâ. 
Nur sûre'sinin 21. âyeti kerimesinde de nurlar anlatılmaktadır:

 

24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).

 

Zümer sûre'sinin 23. âyeti kerimesi :

 

39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl), Kitab'a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab'lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah'ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.

 



Ve Zümer sûre'sinin 22. âyeti kerimesinde nefsimize Allah'ın katından nurların geldiğini, kalbimize zikir yaptığımız zaman bu nurların gireceğini ifade ediyor.

 

39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah'a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah'ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.

 

Sadece Allah'ın göğüslerini teslime, İslâm'a açtığı kişilerin kalbine Allah'ın zikri nuru ulaşabilir, diyor Allahû Teâlâ, Zümer 22 de. 13. Basamak Böylece nefsin kalbinde % 2 nur birikimi olunca huşu sahibi oluruz. Huşu sahibi olduğumuz zaman Allahû Teâlâ'dan mürşidimizi sorarız ve hacet namazını kılarız. Bakara 45 , 46. ıncı âyeti kerimeler;

 

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

 

 

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

 

Allahû Teâlâ bize o gece mürşidimizi gösterir. Ve Allah'ın farz kıldığı bir olayı gerçekleştiririz.

14. Basamak

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

 

Vasıtayı (mürşidi) Rabbimizden hacet namazıyla istemiş oluruz. Ve Allah'ın göstermiş olduğu mürşide ulaşıp önünde diz çöküp tövbe etmemiz lazım. Böyle bir tövbeyi gerçekleştirdiğimiz zaman ne olur?

 

25/FURKÂN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.

 

Furkan 69'da Rabbimiz cehenneme gideceklerden bahsetmektedir. Furkan 70, 71'de ise tövbe eden insanın durumunu anlatıyor.

 

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).

 

 

25/FURKÂN-71: Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben).
Ve kim (mürşidi önünde) tövbe eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a ulaşır (hayattayken ruhu Allah'a ulaşır).

 

 

 

 


Bugün 4 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!
El Fatiha.

BISMILLAHIRRAHMANIRRAHIM. 1/FÂTİHA-1: Bismillâhir rahmânir rahîm. Rahmân ve rahîm olan Allah'ın ismi ile. 1/FÂTİHA-2: El hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne). Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. 1/FÂTİHA-3: Er rahmânir rahîm(rahîmi). Rahmân’dır, Rahîm’dir. 1/FÂTİHA-4: Mâliki yevmid dîn(dîne). Dîn gününün mâlikidir. 1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu). (Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz. 1/FÂTİHA-6: İhdinâs sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır). 1/FÂTİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne). O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.
Allah Kabul Etsin.


Allah razi olsun.
Allaha Ulasmayi Dileyin
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol