Ana Sayfa
İletişim
Islam Tarihi
Bayanlar icin Namaz
Türkçe mealiyle Kuran okuma
Online Kuranı Kerim dinle
Evliyalar.
Allahın Sevgili Kulları
Zikr
Peygamberimizin mübarek Nur'u
Hz. İbrahim’in Hanif Dînî'nde Birleşmeye Davet
NEFS NEDİR?
HADİSİ ŞERİF
İnsanın Yaratılışı
Mümin Olmak
Dualarimiz
GÖZLERİN GÖRMESİ İÇİN
Makaleler.
ALLAH İLE OLAN AHD’İ YERİNE GETİRMEK
ÖLÜ İKEN DİRİLMEK VE NUR SAHİBİ OLMAK
İslam 5 deyil 7 sart
TABİYET ŞARTMIDIR ?
TAKVA NEDİR ? NASIL TAKVA SAHİBİ OLUNUR ?
TASAVVUF NEDİR ?
THEMA: Reinkarnation
THEMA: DIE HINDERNISSE -Engeller
Thema: Der Tod und der Jüngste Tag
THEMA: Reinkarnation.
Kur'an'da ki İslam
Kur'an'ın Gerçekleri dinle
Kur’anı Kerim ve Kutsal Kitaplar
Allah Kainati Nicin Yaratmıstır?
Allah Kainatı Niçin Yaratmıştır? - 2
Allah Kainatı Niçin Yaratmıştır? - 3
OKU VE ALLAHI ZIKR ET
Buraya Yorum Yazin.
Sami Yusuf dinle

"Benim sevgim bir kulun kalbine girerse, Allah mutlaka onun cesedini ateşe yasak eder."

Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in bu hadîsle vermek istediği mesaj nedir?
Hadîsin birinci bölümünde Resûlullah (S.A.V) Efendimiz: “Benim sevgim bir kulun kalbine girerse...” buyuruyor.
Muhterem okuyucular, Kur’ân’ın dizaynını Allah’ın emrettiği şekilde idrak edebilirsek, herşey yerli yerine oturur. Allah’ın insanlar için muradı, insanların mutlu olmasıdır. Bu mutluluğun sacayağının biri ahiret saadeti, diğeri de dünya saadetidir. Ahiret saadeti, dünya saadeti ile kıyaslandığında sonsuz bir devreyi ihtiva eder. Ama bu sonsuz ahiret saadetini, Allahû Tealâ sadece ve sadece serbest iradeli kişinin basit bir talebine bağlamıştır: Ruhen Allah’a ulaşmayı dilemek. 
İşte kim ruhen dünya hayatında Allah’a ulaşmayı dilerse, Resûl’ün sevgisi onun kalbine girer (Al-i İmran-31). Ama kim ruhen Allah’a ulaşmayı dilemezse o kişi Resûl’den nefret eder (İsra-45,46):

3/AL-İ İMRAN-31: “Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).” De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, o zaman bana tâbî olun ki; Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın (sevaba çevirsin).” Allah GAFÛR’dur RAHÎM’dir.

17/İSRA-45, 46: “Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren), ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakren), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).” Sen Kur’ân’ı okuduğun (onlara anlattığın) zaman seninle onların arasına, ki onlar ahirete inanmazlar, gizli (örtülü) bir perde koyarız (hicab-ı mesture). Onların kalpleri üzerine ekinnet koyarız ki onu Kur’ân’ı (senin söylediklerini) anlamasınlar (idrak, fıkıh edemesinler). Ve onların kulaklarına vakra (isminde bir engel) koyarız (seni işitmelerine mani oluruz). Sen Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman onlar nefretle arkalarını dönerler.

Kim mürşidi severse, mutlaka ahiret hayatında cennete gider. Bu konuda Allah’ın kesin müjdesi vardır.
Öyleyse muhterem okuyucular, acaba olay nasıl gerçekleşir? 
Allah tarafından seçilen ve seçilmeyen kullar vardır.
a- Allah tarafından seçilmeyenler, dünya hayatında Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. 
Allah’ın resûlleri, onları ne kadar îmâna davet etseler onlar, îmân etmezler. Bunlar, A’raf-146’da ifade edilenlerdir:
7/A’RAF-146: “Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu'minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).” Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler onu yol edinirler. Bu onların âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.

O halde bunlar inanmayanlar, Allah’a ulaşmayı dilemeyenler ve kalpleri mühürlü olan insanlardır.
b- Kalbi kasitun olanları Allahû Tealâ seçmez. 
Allah, daimî zikri biz insanların üzerine farz kılmıştır. Bu farzı yerine getirmek üzere zikrettiğimiz her saniye derecat kazanırız, zikretmediğimiz her saniye de derecat kaybederiz. Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin sürekli derecat kaybetmeleri sebebiyle ve işledikleri şerrlerden dolayı kalpleri kararır. Allah, kalpleri devamlı kararan bu insanları, “kalpleri kasitun olanlar” olarak değerlendiriyor. 
c- Kalbi hasta olanları Allah seçmez.
Onlar da dünya hayatında Allah’a ulaşmayı dilemezler. Ama canlarını, mallarını korumak üzere mürşide tâbî olurlar. Bu tâbiiyet, ihsanla tâbiiyet olmadığı için, o mürşid onlara hiçbir fayda sağlamaz.
d- Kalbinde zeyg olanları Allah seçmez. 
Bunlar da Allahû Tealâ’nın müteşabih âyetlerine tâbî olmak suretiyle insanlar arasında fitneye sebep olurlar. 
Böylece seçilmeyenler, birinci basamakta kalır. Ama seçilenlerin hepsi de üçüncü basamağa yükselmezler muhterem okuyucular. Çünkü seçilmiş olmalarına rağmen Allah’a ulaşmayı dilemezler. O’na ulaşmayı dileyenler üçüncü basamağa yükselebilenlerdir. Bunlar kimlerdir? 
2/BAKARA-156: “Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).” Onlar ki; kendilerine bir musibet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’nun için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler.

Allahû Tealâ tarafından seçilip musibetlerle imtihan edilenlerden her kim, Allah’a ulaşmayı dilerse, işte onlar, üçüncü basamağa yükselebilenlerdir. Allah bu insanları Kendisine yönlendirir. Bunu da şöyle belirtmektedir:
42/ŞURA-13: “Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmud dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allahu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).” “Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın.” diye dîn olarak Nuh’a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah’a davet) ağır geldi. Allah kimi dilerse onu Kendisine seçer ve kendisine yöneleni O’na (Kendisine) ulaştırır.

Her kavimde Allah’ın bütün resûlleri Allah’a davet ederler. Allah’a ulaşmayı dilemeyenler için davet ağır gelir. Allah’a ulaşmayı dileyenlere ise bu davet ağır değildir. Ve Allah tarafından seçilirler. Allah’ın seçtikleri, O’na ulaşmayı dileyenler ve Allah’ın hidayete yönelttikleridir.
Mürşid sevgisinin kalbe girmesi nasıl gerçekleşir? Üçüncü basamakta kişi Allah’a ulaşmayı dilediği an, dördüncü basamakta Allah, Rahîm esmasıyla o kişinin üzerine tecelli eder. Bu, Allah’ın artık rahmetini o kişiye göndermesi anlamına gelir. Allahû Tealâ, tam 10 tane ihsan verir:
1- Rahîm esmasının tecellisi.
2- Allah’ın baş gözlerindeki hicab-ı mestureyi kaldırması. O kişi, daha evvel mürşidi alelâde bir insan olarak görürken, hatta diğer insanlardan ziyade ondan nefret ederken, Allah’a ulaşmayı dileyenlerden Allahû Tealâ, hicab-ı mestureyi kaldırdığı zaman, artık mürşidi alelâde bir insan olarak görmez. Aksine mutlaka tazim, teyid ve tevhid standartları içerisinde bağlanılması gereken, Allah’ın bir sevgilisi olduğunu idrak eder ve onu sever. Allah, ona sevdirir.
3- Baş kulaklarındaki vakranın alınması. O kişi, daha evvel mürşidin irşada müteallik sözlerini gelişigüzel olarak kabul ederken, o kişi işitmeye başlar. Ve mürşidin söylediklerinin lâlettayin değil, Hakk’tan inen sözler olduğunu anlar.
4- Kalbinden ekinnet alınır.
5- Kalbine ihbat konduğu zaman o kişi idrak eder. 
İşte Hac Suresinin 54. âyet-i kerimesi:

22/HAC-54: “Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).” Ve kendilerine ilim verilenler onun Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler diye ve ona inansınlar diye onların kalplerine ihbat konmuştur. Muhakkak ki Allah âmenû olanları Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.

Muhterem okuyucular Efendimiz, ilim standartlarına göre, Kur’ân’a göre insanların 3 grupta toplandığını öğretti. Birinci grup insanlar cahiller, ikinci grup insanlar kendilerine ilim verilenler ve üçüncü grup insanlar ise ilim sahipleridir. 
Gâfiller, Allah’a ulaşmayı dilemeyenler, Allah tarafından seçilmeyenlerdir. Kendilerine ilim verilenler, Allah’a ulaşmayı dileyen ve 14. basamağa ulaşan bütün insanları kapsar.
İlim sahipleri ise: 
1-Ruhlarını, 
2-Fizik vücutlarını, 
3-Nefslerini Allah’a teslim edenler, 
4-İrşada ulaşanlar, 
5-İradelerini Allah’a teslim edenler, 
6-Kavmin resûlleri, 
7-Ve en üst seviyedeki huzur namazının imamıdır. 
Burada kendilerine o ilim verilenler diyorlar ki: “Bu Allah’tan gelen Hakk’tır. (Çünkü kalplerine ihbat konmuştur.)”
6- Kalbe hidayetin konması (Tegabun-11).

64/TEGABUN-11: “Mâ esâbe min musîbetin illâ biiznillâh(i), ve men yu’min billâhi yehdi kalbeh(u), vallâhu bikulli şey’in alîm(un).” 
Allah izin vermedikçe kimseye bir musibet isabet etmez. Kim Allah’a âmenû olursa Allah onun kalbine ulaşır. Ve Allah herşeyi bilir.

7- Kalbin Allah’a dönmesi (Kaf-33).

50/KAF-33: “Men haşiyerrahmâne bilgaybi ve câe bikalbin munîb(in).” 
Gaybte Rahmân’a huşû duyan ve (Allah’a) dönük bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenlerdir.

8- Kalbe giden rahmet yolunun açılması (En’am-125).

6/EN’AM-125: “Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâmi, ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn (yu’minûne).’’
Artık Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun göğsünü teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semâda yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine azap (darlık, güçlük) verir.

9- Rahmetin kalbe sızması sebebiyle kişinin huşûya ulaşması (Zumer-22).

39/ZUMER-22: “E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(i), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(i), ulâike fî dalâlin mubîn(in).” Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı ve Rabbinden (kalbine gelen) bir nur üzere olan kişi, kalbi kasiyet bağlamış (kararmış ve sertleşmiş) gibi midir? Vay onlara ki kalpleri kasiyet bağlamıştır, zikir sebebiyle, (zikir yapmadıkları için) onlar açık bir dalâlet içindedirler.

10- Huşû sahibi kişinin hacet namazı kılması, Allah’ın mürşidi ona göstermesi.
Mürşidin gösterilmesi mürşide tâbî olunmasını sağlar. Tâbiiyetle kişi 10 ni’metin sahibi olur:
1. ni’met: Devrin imamının ruhunun kişinin başının üzerine gelip yerleşmesi.
2. ni’met: Kalbin mührünün açılması.
3. ni’met: Kalpteki küfrün dışarıya alınması.
4. ni’met: Kalbe îmânın yazılması.
5. ni’met: O kişinin o güne kadar işlemiş olduğu günahların sevaba kalbedilmesi.
6. ni’met: Ruhun bedenden ayrılıp Sıratı Mustakîm’e ulaşması.
7. ni’met: Kişinin nefs tezkiyesine başlaması.
8. ni’met: Şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah’a kul olmaya başlaması.
9. ni’met: İradenin hidayete başlaması. 
10. ni’met: 1’e 700 derecatın verilmesi.
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz buyuruyor ki: “Allah’ın öyle sevgili kulları vardır ki; onlar, Allah’ın kullarına Allah’ı sevdirirler. Allah’a da kulları sevdirirler.”
İşte bunlar, Allah’ın mürşidleridir. 
Kişi mürşide tâbî olunca vasıta emirleri yerine getirmeye başlar. Nefs tezkiyesine başladığı için günbegün Allah’ın sevgisi o kişinin üzerinde artar. Allahû Tealâ’nın o kişiyi %100 sevdiği nokta, kişinin daimî zikre ulaştığı noktadır. 
O halde kişi, serbest iradesiyle Allah’a ulaşmayı dilediği taktirde Allah, onunla mürşid arasında bir sevgi bağını oluşturur. Allah’a dünya hayatında ulaşmayı dilemeyen kişiyle, mürşid arasında bir nefret her zaman var olur, engeller sebebiyle. 
Bir sahâbe Resûlullah (S.A.V) Efendimiz’in yanına geliyor ve diyor ki:
“Ey Allah’ın Resûl’ü ben cennete gitmek istiyorum.”
Resûlullah (S.A.V) Efendimiz yapması lâzım gelen vasıta emirleri bir bir saydığında kişi: “Ama ben yapamıyorum, yapamıyorum, yapamıyorum” deyince, Resûlullah bu sefer: “Sen ne yapabiliyorsun?” diye sorar: 
“Ya Resûlullah ben bunları yapamıyorum ama seni çok seviyorum.” der.
Resûlullah (S.A.V) Efendimiz: “Herkes sevdiğiyle beraber haşrolunur.” buyurur.
Bu sevgi, o kişinin Allah’a ulaşmayı istediğinin işaretidir. Çünkü o kişi, dünya hayatını yaşarken ruhen Allah’a ulaşmayı dilemeseydi, Allahû Tealâ’nın hicab-ı mestureyi, vakrayı ve ekinneti alması mümkün olmayacaktı. Ve bu insanla mürşid arasında nefret bağı olacaktı. Ama belli ki; bu kişi: “Ben seni çok seviyorum.” diyorsa, o zaman o kişi, ruhen Allah’a ulaşmayı dileyen, dilediği için Allahû Tealâ’nın 10 ihsanına mazhar olan birisidir. Allahû Tealâ o kişiyle, mürşid arasında sevgiyi tahakkuk ettirmiştir. O halde bir kere daha Allah’a ulaşmayı dileyenlere Resûlullah (S.A.V) Efendimiz bu hadîs-i şerifiyle cennet müjdesini verir.
Allah, insanlar için Resûl’ünü gönderir. Allah’ın insanlar için seçtiği hanif dînini, en kolay, en güzel standartlarda yaşasınlar diye. Ama iblis devreye girer ve bıkmadan, usanmadan bu geçen zaman her gün biraz daha hakikatleri aşındırır, yozlaştırır. Ve insanları en sonunda kendi tuzağına düşürür.
İşte İslâm âlemi bugün bu durumdadır. Allah, Kur’ân-ı Kerim ile amel etmelerini buyurmuşken, onlar el yazması emaniyye kitap bilgileriyle meşgullerdir.
Eğer bir insan, Kur’ân-ı Kerim’i terkediyorsa o zaman emaniyye kitaplarını yüklenmeye başlar. Allahû Tealâ’nın emaniyye adını verdiği bu el yazması kitap bilgilerini iblis, insanlara öyle kabul ettirmiş ki; bir grup şöyle diyor: “Biz kim, Allah’ın cennetine girmek kim? Resûlullah’ın hiçbir zaman yanından ayrılmayan o koskoca sahâbeden sadece 10 kişi cennetle müjdelenmişse, o zaman bizim girmemiz hayal.” 
İblis bu şekilde insanları yoldan saptırıyor. Kişiler işledikleri günahlara bakıyorlar, o zaman: “Bizim için kurtuluş mümkün değil. En iyisi başlamamaktır.” diyorlar.
İblis öbür gruba da gidiyor Zumer Suresinin 53. âyet-i kerimesini sunuyor:
39/ZUMER-53: “Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîân), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).” De ki: “Ey kendi aleyhlerinde haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları sevaba çevirmeye kâdirdir ve rahmet gönderendir.”

İblis: “Sen istediğin kadar günah işle, Allah af ve mağfiret talebiyle seni affeder.” diyerek böylece insanların vasıta emirleri yerine getirmemelerini gerçekleştiriyor.
Diğer bir grubu da: “Sen nasılsa Allah’a inanıyorsun. Allah’a inandığın için mü’minsin. Amel işlemediğin için biraz cehenneme uğrayacaksın sonra muhakkak ki Allah seni cennetine alacak.” diye avutuyor. Çok korkunç bir mahlûk. Böylece insanları Allah’ın dînini yaşamaktan menediyor.
İşte bütün bunların kökeninde Allah’ın insanlara Kur’ân-ı Kerim’in bütününü yaşamayı emrederken, insanların Kur’ân-ı Kerim’i terkedişleri var. Ne uğruna terketmişler? Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in bir tek hadîs-i şerifini Kur’ân’ın bütününün yerine koyarak, Kur’ân-ı Kerim’i rafa kaldırmışlar. “Kur’ân-ı Kerim’i tek başına açıklayamazsın.” diyen dîn adamları, Kur’ân’ın yerine hadîs-i şerifleri geçirmişler. “Sizin en hayırlınız, Kur’ân-ı Kerim’i öğrenen ve öğretendir.” buyuran Peygamber Efendimiz’in bu hadîs-i şerifini de dîn adamları, Kur’ân-ı Kerim’in Arapçasını öğrenen ve öğreten” diyerek aslî mânâdan tamamen hadîs-i şerifi saptırmışlardır. 
Bu hadîs-i şerifi kişi idrak edebilse, o zaman kendi kendine düşünür ki: “Ben Kur’ân-ı Kerim’i tek başıma açıklayamıyorum, öğrenemiyorum. O zaman Allahû Tealâ bu Kitab’ı boşuna mı gönderdi?” 
Hayır! Kur’ân-ı Kerim’i gönderiyorsa, Kur’ân-ı Kerim açıklayıcıları, kavimlerin içinde resûller her zaman var. Onlar Kur’ân-ı Kerim’i açıklamakla vazifelidir. Allahû Tealâ, Kur’ân âyetlerini öğrenmemiz ve idrak etmemiz babında onlara müracaat etmemizi istiyor. Ama iblis, burada da insanları tuzağına düşürmüş: “Sen Kur’ân-ı Kerim’i açıklayamazsın.” demiş ve Kur’ân-ı Kerim’i rafa kaldırmış, yerine el yazması kitaplar geçmiş.
Resûlullah (S.A.V) Efendimiz şöyle buyuruyor: 
“Benden sonra nebî gelmeyecek. Ama benden sonra imamlar gelecek.”
Muhterem okuyucular, işte 14 asır evvel Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, bu Kur’ân-ı Kerim’i açıkladıysa, bu hadîs, her devirde Kur’ân’ın, huzur namazının imamı tarafından açıklanabileceğinin açık ve kesin bir ifadesidir. İnsanlar bir tek âyet-i kerimeye ve bir tek hadîse bakarak hüküm veriyorlar. Halbuki o hadîsin muhtevasını bir bütün olarak ele almak lâzımdır. 
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, bir başka hadîs-i şerifinde:
“Bir gün benim hadîslerim tartışma konusu olacak. Tartışma konusu olduğu gün Kur’ân-ı Kerim’e bakın.” buyuruyor. 
Demek ki; söylenen hadîslere yanlış mânâ verecek insanlar çıkacak. Ama o hadîsin kökleri Kur’ân-ı Kerim’de ise, Kur’ân-ı Kerim âyetlerini yanyana getirdiğimiz zaman kesin sonuca ulaşırız.
Ne diyordu Resûlullah? “Benim sevgim bir kulun kalbine girerse, Allah onun cesedini ateşe yasak eder.” Yani beni seven o kişi mutlaka cennete girer. 
O zaman şu anda insanlara sorarsanız mangalda kül bırakmazlar: “Ben kesinlikle Resûlullah’ı çok seviyorum.” derler. Ama bu insanlara: “Allah’a ulaşmayı diliyor musun?” diye sorulunca: “O da nereden çıktı?” diyerek şaşkınlıklarını belirtirler.
Gerçekten Resûlullah’ı sevmenin ölçüsü Allah’a ulaşmayı dilemektir. O mutlaka Allah’ın Resûl’ünü seven birisidir.
Muhterem okuyucular, Nebîler Sultanı Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, Al-i İmran Suresinin 31. âyet-i kerimesine paralel olarak: “Benim sevgim bir kulun kalbine girerse, Allahû Tealâ onun cesedini ateşe yasak eder.” diyor. Allah’ın Resûl’ünün sevgisi, mürşid sevgisi, huzur namazının imamının sevgisi kimin kalbine girerse, Allahû Tealâ onun bedenini ateşe yasak eder.”
O zaman Allah’a ulaşmayı dileyen tâbî olandır. Tâbî olan, Resûl’ü sevendir ve cennetle müjdelenendir. 
Hepinizin hem ahiret, hem de dünya saadetine ulaşmanızı Efendimiz’in himmetiyle Rabbimizden dileyerek sözlerimi burada noktalıyorum.
Allah razı olsun.

 

 


Bugün 17 ziyaretçi (41 klik) kişi burdaydı!
El Fatiha.

BISMILLAHIRRAHMANIRRAHIM. 1/FÂTİHA-1: Bismillâhir rahmânir rahîm. Rahmân ve rahîm olan Allah'ın ismi ile. 1/FÂTİHA-2: El hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne). Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. 1/FÂTİHA-3: Er rahmânir rahîm(rahîmi). Rahmân’dır, Rahîm’dir. 1/FÂTİHA-4: Mâliki yevmid dîn(dîne). Dîn gününün mâlikidir. 1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu). (Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz. 1/FÂTİHA-6: İhdinâs sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır). 1/FÂTİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne). O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.
Allah Kabul Etsin.


Allah razi olsun.
Allaha Ulasmayi Dileyin
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol