Ana Sayfa
İletişim
Islam Tarihi
Bayanlar icin Namaz
Türkçe mealiyle Kuran okuma
Online Kuranı Kerim dinle
Evliyalar.
Allahın Sevgili Kulları
Zikr
Peygamberimizin mübarek Nur'u
Hz. İbrahim’in Hanif Dînî'nde Birleşmeye Davet
NEFS NEDİR?
HADİSİ ŞERİF
İnsanın Yaratılışı
Mümin Olmak
Dualarimiz
GÖZLERİN GÖRMESİ İÇİN
Makaleler.
ALLAH İLE OLAN AHD’İ YERİNE GETİRMEK
ÖLÜ İKEN DİRİLMEK VE NUR SAHİBİ OLMAK
İslam 5 deyil 7 sart
TABİYET ŞARTMIDIR ?
TAKVA NEDİR ? NASIL TAKVA SAHİBİ OLUNUR ?
TASAVVUF NEDİR ?
THEMA: Reinkarnation
THEMA: DIE HINDERNISSE -Engeller
Thema: Der Tod und der Jüngste Tag
THEMA: Reinkarnation.
Kur'an'da ki İslam
=> SERBEST İRADE (CÜZ-İ İRADE)
=> VELAYET MAKAMLARI
=> Sıratı Cehim
Kur'an'ın Gerçekleri dinle
Kur’anı Kerim ve Kutsal Kitaplar
Allah Kainati Nicin Yaratmıstır?
Allah Kainatı Niçin Yaratmıştır? - 2
Allah Kainatı Niçin Yaratmıştır? - 3
OKU VE ALLAHI ZIKR ET
Buraya Yorum Yazin.
Sami Yusuf dinle
VELAYET MAKAMLARI 

 

Velayet Makamları

VELAYET MAKAMLARI

22. Basamak
1-Fena Makamı

rRuhumuz Allah'ın Zat'ında yok olduğu zaman 22. basamaktayız. Velâyetin birinci makamı olan Fena makamındayız. Allah'ın Zat'ında ifna olduğu an ruhumuz Allah'a teslim olmuştur ve Evliyaullah'ın birinci mertebesi olan birinci makamı olan Fena makamına ulaşmıştır.
Bütün dinlerin ilk ortak özelliğine, ruhu Allah'a teslim etmek şerefine ulaşılır. Allah'ın evliyasından olmak şerefine erilir. 
Velayetin birinci makamı Fena makamıdır. Burada Allah'a kul olduk. Birinci kulluğa ulaşmış olduk, birinci takvanın sahibi olduk, Allah'ın evliyası olduk ve cennet saadetinin mutlak olarak sahibiyiz. 28 basamağın habercisi olan Vel Asr Sûresine bakıyoruz "Asra, zamana yemin ederim." diyor Allahû Teâlâ. "İnsanlar muhakkak ki hüsrandadırlar, gidecekleri yer cehennemdir. Ama âmenû olanlar, ilk yedi basamağı aşanlar, Allah'a ulaşmayı dileyip de kalplerindeki ekinnet alınanlar, kulaklarındaki vakra alınanlar, kalplerine ihbat konulanlar, irşad makamıyla aralarındaki Hicab-ı Mesture alınanlar. Onlar hariç." diyor. "Onlar cennete girerler." 
vVe amilüssalihat, yapanlar, 14.basamakta nefs tezkiyesine başlayanlar da hariç."diyor. "Onlar da Allah'ın cennetine girerler." Ve şimdi söylediğimiz yere ulaşıyoruz. Hakk'ı, Allah'ı tavsiye edenler. Kim tavsiye edebilir? Allah'a ulaşmak şerefine nail olanlar, bu tecrübeyi geçirip de bunun mutluluğunu yaşayan ve bu sebeple başkalarına bu muhteşem hususu anlatabilmek mevkiinde olanlar. 
Burası velâleyetin ilk makamıdır. Bütün dinlerde in müşterek olan duğu noktanın ilk teslimi tamamlanmıştır., aynı olan bu noktada ilk teslim (ruhun teslimi) tamamlanmıştır. 3 teslimin birincisi burada gerçekleşir. 22. basamakta. Allah'ın Zat'ında ruh yok olur, Allah'a teslim olur.


23. Basamak
2-Beka Makamı
Bundan sonra Allahû Tealâ bizim ruhumuz için bir taht ihsan eder. Altın bir taht. Kime böyle bir taht ihsan edilmişse o kişinin ruhu sonsuza kadar orada bâki olacağı için bu tahtın sahiplerine Beka makamının, tahtın üzerinde kalma makamının sahipleri deniyor. Burası velâyetin 2. makamıdır. En'am Sûresinin 129. âyeti kerimesinde Allahû Teâlâ insanların ruhlarına verilen bir teslim yurdundan bahsediyor, bir tahttan bahsediyor.

 

6/EN'ÂM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Rab'lerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur.

 

 

6/EN'ÂM-129: Ve kezâlike nuvellî ba’daz zâlimîne ba’dan bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
Ve işte böylece kazanmış olduklarından (günahlarından) dolayı zalimlerin bir kısmını, bir kısmına çeviririz (musallat ederiz).

 

Adına eraik deniyor, yerden 4 metre yükseklikten başlayan altın tahtlar, o tahtlardan bir tanesi size ihsan ediliyor. Velayetin ikinci makamı Beka makamıdır. Daha çok zikredilir. Bu arada bu nefsin kalbinde biriken nurlara baktığımız zaman bir insan 21. basamağa ulaştığında nefsinin kalbindeki nurlar %51 olur. 22. basamakta %10 artıyor, bu %61 oluyor. Bekâ makamında bir %10 daha artış söz konusu; %71 oluyor. .

24. Basamak
3-Zühd Makamı
Bundan sonra Zühd makamına geçilir. Ne zaman nefsinizin kalbindeki nurlar %81 olursa, %71'i aştığı andan itibaren Zühd makamındayız. Ne zaman günün yarısından daha fazla Allah'ı zikretmeye başlarsak o zaman kalbimizdeki nurlar % 71'i aşar. Zühd makamının sahiplerine, Zahid denir. Zühd müessesesi Yusuf Sûresinin 20. âyeti kerimesinde şekillenmiş.

 

12/YÛSUF-20: Ve şerevhu bi semenin bahsin derâhime ma’dûdeh(ma’dûdetin), ve kânû fîhi minez zâhidîn(zâhidîne).
Ve onu (Yusuf'u), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattılar. Çünkü; ona karşı zahidlerden idiler.

 

Negatif Zühd'ten bahsediyor, Allahû Teâlâ. Yusuf'un ağabeyleri, Yusuf'a karşı zahidtilerzahittiler. Bu sebeple Yusuf'u, ona karşı zühd sahibi oldukları için, ona değer vermedikleri için az bir bedelle bir kaç dirheme esir tüccarına sattılar, diyor. Bütün dinler pozitif zühdten zühtten dem vurur. Pozitif zühd, negatif zühd'ün mevfru mualifidirzıttıdır. Yâni bir insan her gün 12 saatten daha fazla zikir yapmadıkça pozitif zühdün sahibi olamaz. Zahid olamaz. Zahid olmanın temeli günün yarısından daha fazla zikir yapmaktır, ne zaman zikrimizi günün yarısından daha öteye çıkartırsak, mesela; 13 saat her gün zikir yapmaya başlarsak, hiç bir gün günün yarısının altına zikrimizi düşürmemek kaydıyla, işte o zaman zühd sahibi oluruz ve (nefsimizin kalbindeki nurlar %71'den başlamıştı) burada %81'e kadar ulaşır.

25. Basamak
4-Muhsinler Makamı
Nefsin kalbindeki nurlar %81'i aştığı zaman fizik vücud Allah'a teslim olmak için hazır hale gelmiştir. Muhsinler makamının sahibi oluruz. Fizik vücudumuzun Allah'a teslim olduğu makamdır. Allahû Teâlâ Nisa Sûresinin 125. âyeti kerimesinde diyor ki, 
 

4/NİSÂ-125: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
Ve hanif olarak Hz. İbrâhîm'in dînine tâbî olmuş ve vechini (fizik vücudunu) Allah'a teslim ederek muhsin olan kimseden, dînen daha ahsen kim vardır. Ve Allah, Hz. İbrâhîm'i dost edindi.

 

Burada nefsin kalbinde halâ karanlıklar var. Bu karanlıklara rağmen kişi nefsin kalbinde kalan %9 civarındaki karanlıkları hiçe sayıyor. Onlara hiç değer vermiyor.Nefsinin kalbi %81 ile 91 arasında nurlarla dolu ve sonunda %91 nura ulaşıyor, ama nefsinin kalbinde bu noktada da halâ %9 karanlık var. Velayetin 4. makamı muhsinler makamı 25. basamaktır.Bu basamakta fizik vücud Allah'a teslim olur. Fizik vücud Allah'ın bütün emirlerini mutlaka yerine getiren, yasak ettiği fiilleri hiç bir şekilde işlemeyen bir özelliğin sahibi olur. Bu sebeple ahsen olmuştur, ikinci tesliminiz gerçekleşmiştir. Allahû Teâlâ bütün sahabenin ruhlarını Allah'a teslim ettiklerini, hidayete erdiklerini, Zümer Sûresinin 18. âyeti kerimesinde ifade ediyor;

 

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

 

Sözün ahsen olanından Allah'ın muradına baktığımız zaman karşımıza ahsen olanı söyleyen bir tek kişi çıkıyor; kendisine Kur'an-ı Kerim indirilen Hz.Muhammed SAV efendimizdir. Ahsen'in lugat mânası güzellerin en güzeli demektir. Hüsün, hasene, muhsin, ahsen, hep aynı kökten gelmektedir. Bir ikinci mânası da, aksiyon açısından, Allah'ın bütün söylediklerini yerine getiren yasak ettiği fiilleri asla işlemeyen bir yapının sahibi olmayı ifade eder. 
Tüm sahabe ruhlarını Allah'a ulaştırmışlar, Allah'ın evliyaullah'ından olmuşlardır. Birinci teslimlerini ruhlarını Allah'a teslim etmeyi başarmışlardır. Ruh ahsendir. Allah'ın bütün emirlerini mutlaka yerine getirecek olan hasletler, ruhumuzun içinde, Allah kendi istikametlerinde hangi emri vermişse onu mutlaka yerine getirmek üzere programlanmıştır. 
Bir diğer açıdan meseleye bakarsak Allah neyi yasak etmişse, ahsen hüviyette olan varlık onu asla işlemez. İnsanın üç vücudundan biri olan nefs de ahsen midir? 
Değildir çünkü Kkişi doğduğu andan itibaren nefs sadece afetlerle doludur. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ahsendi, çünkü kalbinde Kur'an-ı Kerim'i taşıyordu. Allahû Teâlâ bütün Kur'an-ı Kerim'i kalbine indirerek ve kalp hafızasına kaydederek herşeyi vücuda getirmişti.Diyordu ki ona «Sana şiir yazdırmadık. Yakışmazdı da. Ama sen apaçık bir Kur'an-ı Kerim'sin.» Allahû Teâlâ Kur'an-ı Kerim'i indirirken Peygamber Efendimiz (SAV)'e diyordu ki: «Habibim sana âyetleri indirdiğimizde ne diye âyetleri ezberleyeceğim diye kendini helak ediyorsun. 
Onu senin kalbine indirmeye muktedir olan Rabb'in onu senin kalbine yerleştirmeye de muktedirdir. Peygamber Efendimiz (SAV) kendisinden bir şey söylemeyip ne söylerse Allah'ın ona söylettirdikleri olduğu için ahsendir. 
Allahû Teâlâ o ahsene tâbî olan tüm sahabe için onların hepsi hidayete erdiler, buyuruyor. Bütün sahabenin fizik vücudlarını da Allah'a teslim ettiklerini biliyoruz. Âli İmran Sûresinin 20. âyeti kerimesinde Allahû Teâlâ buyuruyor:

 

3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.

 

Burası bütün dinlerde müşterek olan fizik vücudun Allah'a teslim olduğu makamdır. Bu nokta Allah'a teslim olmanın ikinci safhasıdır.

Bütün sahabe Peygamber Efendimiz SAV ile birlikte fizik vücudlarını Allah'a teslim etmişler, ikinci teslimlerinide tamamlamışlar. 
Velâyetin 4. makamı muhsinler makamıdır. Âli İmran sûre'sinin 131, 132, 133, 136. ayetlerinin hepsi Allah'a teslimle alâkalıdır.

 

 

3/ÂLİ İMRÂN-131: Vettekûn nârelletî uiddet lil kâfirîn(kâfirîne).
Ve kâfirler için hazırlanmış olan o ateşten sakının.

 

 

3/ÂLİ İMRÂN-132: Ve atîûllâhe ver resûle leallekum turhamûn(turhamûne).
Ve Allah'a ve Resûl'e itaat edin, umulur ki böylece siz rahmet olunursunuz.

 

 

3/ÂLİ İMRÂN-133: Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâs semâvâtu vel ardu, uiddet lil muttekîn(muttekîne).
Ve Rabbiniz'den olan mağfirete ve genişliği yerler ve gökler kadar olan, muttekîler için hazırlanmış olan cennete koşun!

 

 

3/ÂLİ İMRÂN-136: Ulâike cezâuhum magfiretun min rabbihim ve cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, ve ni’me ecrul âmilîn(âmilîne).
İşte onların mükâfatları, Rab'lerinden mağfiret ve altlarından nehirler akan, içlerinde devamlı kalacakları cennetlerdir. (Böyle) amel edenlerin mükâfatları ne güzel!

 

 

 

26. Basamak
5-Ulul-Elbab Makamı

 

Velayetin beşinci makamı Ulûl'Elbâb makamıdır. Burada kişi daimi zikre ulaşmıştır. Görülüyor ki İbrâhîm peygamberin teslimi İsmail'e ve torunlarına vasiyeti, Yakup'un vasiyeti, sahabenin hiç bir kitabı ayırd etmeyişi, Allah'ın insanlar için seçtiği dinin sadece teslim dîni olmasındandır. 
Nefsinin kalbinde %91'den %100 nura ulaşan kişinin nefsinin kalbi tamamen nurlarla dolar. Zikir gece gündüz devam edeceği için artık zulmani kapının açılması hiç mümkün olmadığı cihetle kalbin içine yeniden karanlıkların girmesi mümkün değildir. Nefsin kalbi tamamen nurlarla aydınlanmış olacaktır. İşte burası Ulûl'Elbâb makamıdır. Allahû Tealâ Ulûl'Elbâb'ı tarif ediyor.

 

3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.

 

 

3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.

 

Zaten Zümer suresinin 18. âyetinde ise Rabbimiz bütün sahabenin Ulûl'Elbâb olduğunu söylüyor. Ulûl'Elbâb makamında kişi hikmet sahibi olur. Kişi tezekkür sahibidir. Kalp gözü açılmıştır, kalp kulağı açılmıştır, Allahû Teâlâ ile konuşur. 
Allahû Teâlâ'nın söylediklerini işitir. Allah'ın kalp gözüyle gösterdiği fizik ötesi her şeyi görür ve Allahû Teâlâ'nın o gösterdikleri şeyler konusunda ki ayetlerini ona artık öğretmesi söz konusudur. 
Hikmetin sahibi olan ulul'elbâb aynı zamanda hüküm sahibidir, tezekkür sahibidir, bir de hayır sahibidir. Niçin hayır sahibidir? Çünkü bütün davranışları, nefsinde afetler mevcut olmadığı için ruhunun ve ruh hüvviyetine geçmiş olan nefsinin davranışları olacaktır. Her yaptığından sadece derecat kazanacaktır, kaybetmesi mümkün değildir. 
Hikmetin birinci makamı olan Ulûl'Elbâb makamında Yüce Rabbimiz il'mel Yakîn'in aşıldığının kesin işaretini vermektedir. Kişi Aynel Yakîn'dedir. Kalp gözü, kalp kulağı mutlak olarak açılmıştır ve Allahû Teâlâ bu kişiye zemin katı göstererek ihsanda bulunuyor. Nefsinizin kalbi tamamen aklanmıştır, nurlarla tamamen dolmuştur. %100 nurla kaplanmıştır.
Fazıllar nefsin kalbini işgal etmiştir. 19 afetin hepsi gitmiş, yerine 19 tane haslet gelip yerleşmiştir. Ulûl'Elbâb zemin kattan yukarısını göremez. Zemin katta da ana dergahın bütün özellikleri gösterilir.

27. Basamak
6-İhlas Makamı

Ne zamanki 1. gök katını Allah'ın gösterdiğini göreceğiz. Bu Ulûl'Elbâb makamından ihlas makamına geçtiğimizi gösteren işarettir. 
Allahû Teâlâ Beyyine Sûresinin 5. âyeti kerimesinde şöyle buyuruyor;

 

98/BEYYİNE-5: Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).
Ve onlar, Allah için hanifler olarak dînde halis kullar olmaktan (nefslerini halis kılmaktan) ve namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte kayyum dîn (kıyâmete kadar devam edecek dîn) budur.

 

Rabbimiz halis kul olmayı hanif fıtratlarıyla başardılar buyuruyor. Bu noktadan sonra 1. gök katı gösterilmeye başlanır. Bu kişi Ulûl'Elbâb makamını bitirmiştir, İhlas makamının sahibi olmuştur. İhlas makamı nefsin tamamen tasfiye edildiği bir özellik taşır. Gök katları birer birer gösterilir. 
Zemin kattaki secde işlemi gösterilir. Sonra altın kapıdan çıkış gösterilir. 1. gök katına nasıl ulaşıldığı gösterilir. Nasıl secde edildiği, 2. gök katında suvarılma işleminin o şeffaf havuzlarda nasıl gerçekleştiği, nasıl Peygamber Efendimiz (SAV)' in ve devrin imamının elinin öpüldüğü gösterilir. 3. gök katında ki secde gösterilir. 3. gök katıyla 4. gök katını birbirine bağlayan mihenk menfezi gösterilir. 4. gök katındaki Beytül Maktes'inMakdes'in, Mescidi Aksa'nın aslı gösterilir. 5. gök katında Beytül Haram'ın (haccı, dünya üzerinde yaptığınız Mescüdül Mescidil Haram'ın) aslı gösterilir. vVe 7. gök katının altın kapısı. 7. kattaki Kader Hücreleri, Ümmül Kitap, Kudret Denizi sonra Divan-ı Salihiyn, makamı Makamı mahmut Mahmut zikir Zikir hücreleri Hücreleri ve İndi İlahi gösterilir. Son gösterilen yer Sidret-ül Münteha'dır. Buradan Allah'a doğru yükselme söz konusudur.Burası aslında tek bir din olan bütün dünya dinlerinin 3 üncü teslim olan nefslerini de Allah'a teslim ettikleri noktadır. 3. teslim burada tamamlanır. Sonsuz bir mutluluğa ulaşılır.
Bir O gün ihlas makamının sahibi olan bu kişi kalp gözüyle kulağıyla işiterek Allah'u Tealâ tarafından Tövbe-i Nasuh'a davet edilir. Velayetin 1. makamı olan Fena makamında ruhunu teslim etmiş , velayetin 4. makamı olan Muhsinler makamında ikinci teslimini yapmış, fizik vücudunu Allah'a teslim etmiştir. 
Velayetin 6. makamı olan İhlas makamında nefsini de Allah'a teslim etmiş ve üç teslimi de tamamlamıştır. Salâh makamına davet bâabında Allahû Teâlâ onu Tövbe-İ i Nasuh'a davet etmiştir. Allah'ın söylediği kelimeleri tek tek Allah'ın huzurunda tekrar ederek kişi Tövbe-İ i Nasuh'unu tamamlar. Bu noktadan itibaren o kişi ihlas makamını da bitirmiştir. Velayetin en üst makamı olan Salâh makamının sahibi olmuştur.3 teslim de tamamlanmıştır. 
Yüce Rabbimiz kişiyi Salâh makamında mutlaka salâh nuruyla mükafatlandırır. Başının üzerinde buluta benzer bir nur oluşur. Bu nur 30 cm'lik bir çapa kadar küçülebilir, çok kesif bir nur halini alır. Veya en büyük salonları bile kuşatacak kadar genişler ve kesabeti kesafeti de azalır.
O zaman da gene aynı nurdur, gene salâh nurudur. Tahrim Sûresinin 8. âyeti kerimesi ;

 

66/TAHRÎM-8: Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Allah'a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O'nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler.

 

Allahû Tealâ Tövbe-i Nasuh'a davetten, insanların üzerinde nurları olduğundan bahsediyor. İşte bu nur salâh nurudur. Allah'a teslim olmanın üç safhası tamamlandı ve kişi velayetin son makamına (salâh makamına) ulaştı. İşte Allah'ın bütün dinlerinin müşterek özelliği budur. 
Bu özellik Allah'a teslimi bütün boyutlarıyla mümkün kılacak bir özelliktir.Allahû Teâlâ 1. teslimde kişiyi mutlak olarak cennet saadetinin sahibi kılar, 2. teslimde dünya saadetinin de %80'i ilave edilir, 3. teslimde o kişinin nefsini de Allah'a teslimi mümkün olur. 
Cennet saadetine, dünya saadeti de eklenir. Kişi Zülcenahayn olur. İki kanatlı. Böyle bir noktaya ulaştığınız zaman nefsinizin kalbindeki bütün afetler kaybolmuştur. Yerine ruhunuzun bütün hasletleri gelmiş ve yerleşmiştir. Bu dizayna dikkatle bakalım; işte aslında tek bir din olan bütün dinlerinde Allahû Teâlâ sizlerden bu güzellikleri yaşamanızı ister. Sonuca ulaştığınız zaman güzellerin en güzelini yaşarsınız. Salâh makamı velayetin en üst makamı mutluluğunuzun sonsuz olduğu makamdır. 
Gelecek yıllarda bütün dünyada, tek Allah'a inanan ve üç vücudunu da Allah'a teslim eden, Allah dostlarının hanif dini altında bir esasa dönüşü gerçekleştirdiklerini görecek ve yaşayacaksınız. Allahû Teâlâ'nın muradına bakalım. Ne diyordu? "Biz insanları ve cinleri başka bir şey için değil, bize kul olsunlar diye yarattık." Ruhunuzu Allah'a teslim ettiğiniz zaman birinci kulluğu yaşarsınız Allah'a kul olursunuz. 
Fizik vücudunuzu Allah'a teslim ettiğiniz zaman Ekber kul olursunuz. Nefsinizi Allah'a teslim ettiğiniz zaman Aziym kul olursunuz. 
Takva içinde aynı şey söz konusudur. Ruhunuzun Allah'a tesliminde takva sahibi olursunuz, fizik vücudunuzun Allah'a tesliminde Ekber takvanın sahibi olursunuz ve nefsinizin de Allah'a tesliminde Aziym takvanın sahibi olursunuz. Teslimlerin birincisinde teslim sahibi olursunuz, ruhunuzu Allah'a teslim etmişsinizdir; ikincisinde fizik vücudunuzu Allah'a teslim etmişsinizdir; üçüncüsünde nefsinizi Allah'a teslim etmişsinizdir ve nefsinizi Allah'a teslim ettiğiniz zaman kainatın en büyük üç tane muhteşem müjdesi size verilir. 
Siz orada Hazzül Aziymin sahibi olursunuz. Siz orada Fevzül Aziymin sahibi olursunuz. Siz orada Ecrül Aziymin sahibi olursunuz. En büyük mükâfat Fevzül Aziymdir. Allah'ın insanlara vereceği en büyük mükafat size de verilir. Sonsuz bir dünya saadeti Hazzül Aziym'dir. 
Kesintisiz bir mutluluk yaşarsınız ve Ecrün Aziym'de size ödenecek olan ücretlerin en büyük ücret olduğunu ifade eder. Bütün sahabe Fevzul Aziym'in de, Hazzül Aziym'in de, Ecrül Aziym'in de sahibi oldular. Neden sahabeyi misâl olarak veriyoruz? Çünkü Kur'an-ı Kerim'in muhtevası indiğinden beri hiç değişmedi. Ayrıca diğer bütün kitaplarda da Allahû Teâlâ sahabeyi örnek vermiştir.

 

48/FETİH-29: Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).
Allah'ın Resûl'ü Hz. Muhammed (S.A.V) ve O'nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve Allah'dan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat'taki ve İncil'deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Ve Allah, onlardan âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.

 

Bu sebeple bu sahih âyetler bize Allah'ın kimse tarafından değiştirelememiş olan gerçeklerini söylüyor. Tavsiyelerini söylüyor, kademeleri söylüyor, 28. basamakta her şeyin en güzeline ulaşılıyor.
Allahû Teâlâ kâinatı yaratmış, 6. âlem ve yokluk 7. âlem. İşte Allahû Teâlâ insanı yaratmış. Bütün kâinatı zahiri âlemiyle, gayb âlemiyle, emr âlemiyle ve onun karşıtlarıyla hepsini insanoğlu için yaratmış. 
Bütün hayvanlar, cinler bütün muhteva hep bu hedefe yönelik olarak yaratılmış. Allahû Teâlâ'nın söylediklerine dikkatle bakalım o herşeye kâdir'dir, insanların en güzele ulaşması onun temel hedefidir. En güzele ulaşmak neyi ifade eder? Allahû Teâlâ insanlara cennet saadetini çok kolay sebeplerle derhal teslim etmeye hazır. Allah'a ulaşmayı dileyen herkes cennet saadetinin otomatik olarak sahibi olur. 
Ama bir insanın dünya saadetinin sahibi olabilmesi bunu %100 elde edebilmesi ancak Allah'a üç teslimin de tamamlamasıyla tahakkuk eder. Hepimiz için böyle bir olgu var bu olguyu bir dizayn içinde tahakkuk ettirmeliyiz. Allahû Teâlâ teslim olmayı üzerimize farz kıldığına göre, Allah'a teslim olmak farz mı? Elbette farz. Açık ve kesin olarak Allah'a teslim olmanın farz olduğunu görüyoruz. 
Nisa 58'de Allahû Teâlâ;

 

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.

 

Emanetleri çoğul kullanmış ama sahibini tekil kullanıyor. Bir tane sahibi var. Bbütün emanetlerin. ruhRuh, fizik vücud ve nefs Allah'a teslim olmak mecburiyetindedir. Bütün dinlerin müşterek özelliği budur. Öyleyse daha birinci teslimde cennet saadetini kazanan, üçüncü teslimde dünya saadetinin de bütününe ulaşacaktır. 
Önümüzdeki yıllarda, bütün dünya için cennet mutluluğu ve dünya mutluluğu bu teslimlerle beraber tahakkuk edecektir. Cennet; çağlayanlar, nehirler, çiçeklerin envayi türlüsü, şeffaf evler, altın evler , büyük metrelerce uzanan sofralar, hizmetler, bütün güzellikler cennette ve sonsuz bir hayat. Öyleyse Allahû Teâlâ'nın muradı sadece cennet saadeti mi? Bir çok insan öyle zanneder. Dünya'da rahat yoktur diyerek konuyu bitirirler. Oysaki Allahû Teâlâ insanların Allah'a kul olmasını emrederek, Allah'a teslim olmasını emrederek sadece cennet saadetine ulaşmalarını yeterli görmediğini dünya saadetine de mutlaka ulaşmaları lazım geldiğini ifade ediyor.
Allahû Teâlâ bütün kainatı insanlar için yarattığını söylüyor;

 

45/CÂSİYE-13: Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.

 

Cinlerin de haberdar olduğu Kur'an-ı Kerim gereğince cinler biliyorlar ki bütün cinler insanlar için yaratılmıştır; bütün melekler biliyorlar ki bütün melekler insanlar için yaratılmıştır. İnsan, Allah'ın katında en değerli mahluktur. Allahû Teâlâ mevcut bütün dinlerin müntesiplerinden mutlaka Allah'ın cennetine gitmelerini ve mutlaka dünya saadetine de ulaşmalarını ister. Nedir dünya saadeti? 
Dünya saadeti; üç vücudunuzla da yaşadığınız muhteşem bir dizaynı ifade eder. İç aleminizde mutluluk, dış aleminizde, başka insanlarla ilişkilerinizde mutluluk ve Allah ile olan ilişkilerinizde mutluluk. Mutluluğun tanımı; üç alemde de kesintisiz bir sûlh ve sükûn hali. Bunu kim sağlayabilirse işte mutluluğa ulaşan kişi odur. Hem iç âleminde, hem dış âleminde yani insanlarla olan ilişkilerinde, hem de Allah ile olan ilişkilerinde sonsuz bir mutluluğu kesintisiz yaşamaktıryaşayacaktır. Neden başlangıçta insanlar mutsuzdur da daimi zikre ulaştıkları zaman hem iç âlemlerinde, hem dış âlemlerinde, hem de Allah ile olan ilişkilerinde sonsuz bir mutluluğun sahibi oluyorlar?
Muhtevaya baktığınız zaman, şunu görüyoruz insanlar Allah'ı tanımadıkları sürece, Allah'ın sadece kendilerini mutlu kılmak için yarattığını bilemedikleri sürece kendilerine düşeni yapmak gereğini duymazlar. Ne yazık ki cehenneme gidecek olan mahluklardır. Peygamber efendimiz 73 gruptan 72'sinin cehenneme gideceğini bildirmiştir. İnsanların büyük kısmının cehenneme gitmesi sözkonusu. 
Cennete gidecek olan insanlar, "bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" suâl'inin cevabını teşkil edenlerdir. Allah'a ulaşmayı dileyenler, Allah'a teslim olmayı dileyenler, ve ilk teslimlerindeyani Allahû Teâlâ'ya ulaşmayı diledikleri anda cennet saadetinin sahibi olanlar, en son teslim olan nefslerini de Allah'a teslim ettikleri oldukları zaman 100% dünya saadetinin de sahibi olanlar.olurlar.

 

 

 


Bugün 12 ziyaretçi (33 klik) kişi burdaydı!
El Fatiha.

BISMILLAHIRRAHMANIRRAHIM. 1/FÂTİHA-1: Bismillâhir rahmânir rahîm. Rahmân ve rahîm olan Allah'ın ismi ile. 1/FÂTİHA-2: El hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne). Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. 1/FÂTİHA-3: Er rahmânir rahîm(rahîmi). Rahmân’dır, Rahîm’dir. 1/FÂTİHA-4: Mâliki yevmid dîn(dîne). Dîn gününün mâlikidir. 1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu). (Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz. 1/FÂTİHA-6: İhdinâs sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır). 1/FÂTİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne). O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.
Allah Kabul Etsin.


Allah razi olsun.
Allaha Ulasmayi Dileyin
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol