Ana Sayfa
İletişim
Islam Tarihi
Bayanlar icin Namaz
Türkçe mealiyle Kuran okuma
Online Kuranı Kerim dinle
Evliyalar.
Allahın Sevgili Kulları
Zikr
Peygamberimizin mübarek Nur'u
Hz. İbrahim’in Hanif Dînî'nde Birleşmeye Davet
NEFS NEDİR?
=> NEFS TEZKİYESİ - KAVRAMLAR
=> Şeytanın Nefse Tesiri
=> Nefs Tezkiıyesi ve Ruhun Allah'a Teslimi NEFS TEZKİYESİ VE RUHUN ALAHA TESLİMİ
HADİSİ ŞERİF
İnsanın Yaratılışı
Mümin Olmak
Dualarimiz
GÖZLERİN GÖRMESİ İÇİN
Makaleler.
ALLAH İLE OLAN AHD’İ YERİNE GETİRMEK
ÖLÜ İKEN DİRİLMEK VE NUR SAHİBİ OLMAK
İslam 5 deyil 7 sart
TABİYET ŞARTMIDIR ?
TAKVA NEDİR ? NASIL TAKVA SAHİBİ OLUNUR ?
TASAVVUF NEDİR ?
THEMA: Reinkarnation
THEMA: DIE HINDERNISSE -Engeller
Thema: Der Tod und der Jüngste Tag
THEMA: Reinkarnation.
Kur'an'da ki İslam
Kur'an'ın Gerçekleri dinle
Kur’anı Kerim ve Kutsal Kitaplar
Allah Kainati Nicin Yaratmıstır?
Allah Kainatı Niçin Yaratmıştır? - 2
Allah Kainatı Niçin Yaratmıştır? - 3
OKU VE ALLAHI ZIKR ET
Buraya Yorum Yazin.
Sami Yusuf dinle
NEFS TEZKİYESİ - KAVRAMLAR

NEFS TEZKİYESİ - KAVRAMLAR

Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah'ın bir zikir sohbetinde birlikteyiz. Konumuz: Kur'ân'dan kopan kavramlardan biri olan nefs tezkiyesi. Allahû Tealâ Kur'ân'ı Kerim'de nefs tezkiyesi diye bir olaydan bahsediyor.Ama bugünün dîn adamları nefs tezkiyesiyle bir ilişki içerisinde değiller, ilişkilerini tamamen kaybetmişler. Oysaki bu, üzerimize farz olan bir husustur. Allahû Tealâ'ya teslim olmanın vazgeçilmez bir safhası nefs tezkiyesidir ve daha ötede nefs tasfiyesidir. Bir insan nefsi ile birlikte doğar ve doğduğu zaman ruh üfürülür. Ruh insana hayat vermez. Hayatı Allah verir ve sadece Allah alır. 28 basamaklık İslâm merdiveninde nefs tezkiyesi 14. basamaktan 21. basamağa kadar bir alanı kaplar. Nefs tezkiyesi, nefsin kalbine Allah'ın nurlarını yarıdan daha fazla yerleştirebilmenin adıdır. 
Bütün insanlar bir nefsten, bir ruhtan, bir de fizik vücuttan oluşurlar. Nefs %100 afetlerle doludur ve afetler karanlıklarla temsil olunurlar. Kapkaranlık bir nefs kalbiyle hayata başlarız. Öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, düşmanlık, iptilâlar, cimrilik, cehalet hep nefsin afetlerinin muhtevasıdır. Ruhsa %100 hasletlerle doludur ve hasletler nurlarla temsil olunurlar. Cimriliğe karşılık cömertlik oradadır, düşmanlığa karşılık dostluk oradadır, nefrete karşı sevgi oradadır. Nefsin bütün afetlerinin pozitif karşılığı ruhta mevcuttur. 
Vücudun kumandanı akıldır. Nefs de akıldan talepte bulunur ruh da akıldan talepte bulunur. Akıl hangisinin talebini kabul ederse o talep devreye girer, onu gerçekleştirir. İnsanların akıllarıyla hareket etmeleri, Allah'ın eşyanın tabiatına koyduğu kanunlar gereği, uygun olan bir durumdur. Vücudun kumandanı akıldır. Akıl hangi âlemde şuur kazandıysa, o âlemin standartlarına göre şekillenir. Eğer Allah'ın emirlerinin yerine getirilmediği, yasak edilen fiillerin de işlenmesinin mübah olduğu bir ortam söz konusuysa, aklın fizik vücuttaki taleplerden nefsin talebine yeşil ışık yakacağı tabiidir. 
Bizim ülkemiz gibi bir ülkede Allah'ın emirleri yasaklanmakta, yasak edilen fiillerin de hepsi serbest bulunmaktadır. Böyle bir statüde akıl mutlaka şerri emredecektir.

95/TİN-4: Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin). 
Biz, insanı (insanın nefsini) en güzele (ahsene) ulaşabilecek bir takvim içinde yarattık.

Yani nefsi afetlerle donanımlı olarak yaratmıştır. Belli bir zaman parçasında, ahsene ulaşabilecek olan özellikle, Allah'a teslim olabilecek olan bir özellikte yaratmıştır. Ahsen olmak, bir kişinin nefsinin bütün afetlerini yok ettikten sonra 19 mertebe aklanmasıdır. Nefsteki bütün afetler yok olduktan sonra yani o kişi nefs tasfiyesini gerçekleştirdikten sonra kalbin 19 mertebe müzeyyen olması sonucunda ulaşılan yer, ahsen olmakla adlandırılır. 
Ahsenül Hüsna, "ahsenlerin en güzeli, ahsenlerin ahseni" daimî zikirden sonra 19 kademe kişinin nefsinin kalbinin müzeyyen olmasıdır. Bir insan daimî zikre ulaştığı zaman ahsen olur. Nefsinin kalbindeki bütün afetleri yok olan, yerine ruhunun hasletlerine paralel olan faziletler (%98 fazilet, %2 rahmet) yerleşmiş olan kişi ahsen olmuştur. Bu, nefsin ahsen oluşudur. Ama Ahsenül Hüsna olmak, bihakkın takvaya ulaşmak; nefsin kalbini nefsteki bütün afetler yok olduktan sonra 19 kademe müzeyyen kılıp, Allah'ın irşad makamına tayiniyle gerekleşen bir husustur. Öyleyse tezkiye, yolun yarısını ifade eder. Nefsin kalbinin %51 nura büründüğü yer neresiyse orası tezkiyedir. Orada ne olur? Ruh Allah'a olan yolculuğunu tamamlar. Nefs tezkiyesi herkes için Allah'ın garantisinde olan bir işlemdir ve Allah'ı zikretmeksuretiyle tahakkuk eder.

73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah'ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş, vasıl ol).

İşte nefs tezkiyesinin anahtarı, bu âyet-i kerimedir. Allah'ın ismiyle zikretmek. Tesbihinizi "Allah, Allah, Allah..." diye çekeceksiniz ve Allahû Tealâ sizi mutlaka Kendisine ulaştıracak. 
Kimleri? Hangi şartlarla? 
Sevgili kardeşlerim, Allah'ın dizaynında muhteva tayini şu standartlar içindedir: Bir insan Allah yolunda bütün güzellikleri yaşamak için yaratılır. Sonsuz mutluluk herkesin hakkıdır ama bu hak ona ancak vazifesini yaptığı taktirde verilir. 
Kim Allah'a ulaşmayı dilerse o mutlaka Allah'a ulaştırılır. Kim daha ötesi için talipse daha ötesinin zahmetine katlanmak mecburiyetindedir. 
Zikrini devamlı artırmak mecburiyetindedir. Öyle bir noktaya ulaşacaktır ki kişi daimî zikrin sahibi olacaktır. "Allah'ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah'a ulaş." ifadesi, nefs tezkiyesini ulaşılacak sonuç itibariyle vermektedir. Yani kim nefsini tezkiye ederse ruhu Allah'a ulaşır. Sonuç budur. Nefs tezkiyesinin anahtarı zikirdir. Nefs tezkiyesi; nefsin %100 kapkaranlık olan, %100 afetlerle dolu olan kalbini %50'den fazla, %51 oranında Allah'ın nuruyla doldurmaktır. Bunun %49'u fazldır, %2'si de rahmettir. 
Birinci basamakta insanlar olayları yaşar, herkes yaşar. İkinci basamakta, herkes olayları değerlendirir, herkes tavrını koyar. Allahû Tealâ insanları yılda iki, üç defa mutlaka musîbetlerle imtihan eder. Bu imtihan ettiği musîbetlerle kişinin kimliği oraya çıkar. 2. basamakta insanlar iki kısımdan oluşur:
1- Allah'a ulaşmayı dileyecek olanlar.
2- Allah'a ulaşmayı dilemeyecek olanlar. 
Allah'a ulaşmayı dilemeyenler iki ayrı bölüm oluşturur: 
1- Allah'a ulaşmayı dilemeyenler 
2- Kendileri Allah'a ulaşmayı dilemedikleri gibi başka insanları da Allah'ın yolundan saptırmaya çalışanlar, Allah'a ulaşmayı dilemekten men etmeye çalışanlar, sadece bunlar Allahû Tealâ tarafından seçilmezler. 
Bu insanlar, toplam insanların %10'undan daha aşağıda bir sayısal değere sahiptirler. İnsanların %90'dan fazlası Allahû Tealâ tarafından seçilirler:

42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted'ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); "Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın." diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ulaştırır).

Demek ki kim Allah'a ulaşmayı dilerse Allah onları Kendisine ulaştırır. 2. basamakta kişi Allah tarafından seçilir. Allah tarafından seçilenler de ikiye ayrılır: 
1- Allah'a ulaşmayı dilemeyenler (2. basamakta kalırlar). 
2- Allah'a ulaşmayı dileyenler (3. basamaktakiler). 
1. ve 2. basamaktakilerin gideceği yer cehennemdir. İnsanoğlu kim olursa olsun, eğer Allah'a ulaşmayı dilememişse cehennemden kurtuluşu kesinlikle söz konusu değildir. Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler Allah'ın cennetine girebilirler. 
Öyleyse Allah'ın dizaynı onu gösteriyor ki kişi mutlaka Allah'a ulaşmayı dilemelidir. Dilemezse ne olur? 
Dilemezse, şirktedir. 
Dilemezse, dalâlettedir. 
Dilemezse, Allah'a karşı takva sahibi değildir. 
Dilemezse, küfürdedir. 
Dilemezse, gideceği yer cehennemdir. 
Dilemezse, fısktadır. 
Dilemezse, hüsrandadır. 
Dilemezse, Allah'ın âyetlerinden gâfildir. 
Dilemezse, şeytanın dostudur.
Dilemezse, şeytanın kuludur.
Dilemezse, amelleri boşa gider.
Sevgili kardeşlerim, Allah'a ulaşmayı dilemek, bu kadar önemli bir konudur ve Allah'a ulaşmayı dilemeyen hiçbir zaman nefs tezkiyesini gerçekleştiremez. Çünkü nefs tezkiyesi insan ruhunu Allah'a ulaştıran tatbikatın adıdır. Kişi Allah'a ulaşmayı dilemişse mutlaka 3. basamağa ulaşır. Çünkü Allahû Tealâ kalbinize bakar. kalbinizde Allah'a ulaşma talebini işitir, bilir ve görür. İşte böyle bir ortamda Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişi 3. basamağa geçmiştir. 4. basamak hemen oluşur. Allah o kişinin üzerinde Rahîm esmasıyla tecelli eder:

12/YUSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun). 
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret (günahları sevaba çeviren) edendir, Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye eden).

Allah'ın Rahîm esması özel kişilerde teşekkül eder, bu insanlar için geçerlidir. Allah'ın Rahmân esması herkes için geçerlidir. İnsana hayat veren Allahû Tealâ, onun yaşaması için gerekli şartları hazırlar. Bu, Rahmân esmasıyla teşekkül eder. Herkes bundan faydalanır ama Rahîm esması sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler içindir. Çünkü Rahîm esması, Allah'ın rahmet, fazl ve salâvât göndermesini ihata eden esmasıdır. 
Kişi Allah'a ulaşmayı diledi, Allah Rahîm esmasıyla tecelli etti. Ne olur? Kendisine Allah'a ulaşmayı dilemesi tebliğ edildiği zaman kabul etmeyen ve karşı çıkan kişinin gözleri vardır, görmez; irşad makamını irşad makamı olarak görmez. Allahû Tealâ Rahîm esmasıyla kişiye engel olan hicab-ı mestureyi gözlerden alır. O kişinin basar isimli görme hassasında gışavet adlı bir perde vardır. Allahû Tealâ o perdeyi o kişinin görme hassasının üzerinden alır. O kişinin kulaklarında vakra vardır; Allah kulaklarındaki vakrayı alır. İşitme engeli sebebiyle, kişi irşad makamının sözlerini irşad makamının söylediği mânâda algılayamaz. Sonra Allahû Tealâ o kişinin işitme hassasının mührünü açar. Ondan sonra kalple meşgul olunur. Allah kişinin kalbinin mührünü açar, o kişinin kalbindeki ekinneti alır ve kalbin içine ihbat koyar. Allahû Tealâ bu işlemleri tamamladığı zaman kişi 7. basamaktadır. Bu noktadan sonra 8. basamakta Allahû Tealâ o kişinin kalbine ulaşır:

64/TEGABUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey'in alîm(alîmun). 
Allah'ın izni olmadan (kimseye) bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah'a âmenû olursa Allah, onun kalbine ulaşır (hidayet eder). Ve Allah, herşeyi bilendir.

9. basamakta Allahû Tealâ kişinin kalbini Allah'a çevirir:

50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîb(munîbin).
Kim gaybte (görmeden) Rahmân'a huşû duyarsa, (onun kalbine ulaşan Allah, o kişinin kalbini Kendine çevirir, bu sebeple) O'na dönük bir kalple (Allah'ın huzuruna) gelir.

10. basamakta kişinin göğsünü yarar ve göğsünden kalbine bir nur yolu açar:

6/EN'AM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec'al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa'adu fîs semâi, kezâlike yec'alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu'minûn(yu'minûne). 
Öyleki Allah, kimi O'na (Allah'a) ulaştırmayı dilerse onun göğsünü İslâm (Allah'a teslim) olması için yarar (göğsünden kalbine nur yolu açar). Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse, o kişinin göğsünü yarar ve kalbini teslime açar. Allah'a ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini teslim etmesi için şartları hazırlar. Bugünkü konumuz sadece ruhun Allah'a teslimini içeriyor (nefs tezkiyesi). 
11. basamakta kişi zikir yaptığı zaman "Allah, Allah, Allah, Allah..." diye Allah'ın ismini zikrettiği zaman o kalbe Allah'ın katından rahmetle fazl isimli iki nur gelir. 11. basamakta bu nurlar kalbe kadar ulaşırlar ama kalbin içine ancak rahmet nuru sızabilir, girebilir. Allahû Tealâ buyuruyor:

39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah'a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur. Allah'ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlettedirler.

Allah'a teslim olması, İslâm olması için Allah'ın, göğsünü yararak göğsünden kalbine yol açtığı kişinin kalbine gönderdiği nur sebebiyle o kişinin kalbi, kalbi kasiyet bağlamış kişinin kalbiyle eşit değildir. Kalbin içine nurların sızmaya başladığı bu noktada kalbe sadece rahmet nuru sızar. 12. basamakta bu nurlar %2'ye ulaşır ve bu kişi huşû sahibi olur:

57/HADİD-16: E lem ye'ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fetâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne). 
Âmenû olanların kalplerinde, Allah'ın zikri ile (ve bu zikirle) Hakk'tan inen şeyle (nurla) huşûya ulaşmak zamanı gelmedi mi? Kendilerine kitap verilen ve sonra aradan uzun zaman geçen ve kalpleri kasiyet bağlayan kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu fasıklardır.

Bu noktadan itibaren kişinin kalbinde %2 nur birikmiştir, kişi huşû sahibi olmuştur. Ne olur? Bu kişi mürşidine ulaşmak için hacet namazını kılar ve mürşidini Allahû Tealâ'dan talep eder. 
Mürşid farz mıdır? Ruhu Allah'a ulaştırmayı dilemek nasıl farz ise zikir de farzdır. mürşid de farzdır. Bunlar birbirini tamamlayan faktörlerdir. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne). 
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.

Demek ki Allah'a ulaştıracak olan vesileyi (mürşidi) Allah'tan istemekle hepimiz vazifeliyiz. Bu, üzerimize farzdır:
16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). 
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Her mürşidin bulunduğu dergâhtan, devrin imamının bulunduğu ana dergâha, gözle görülmeyen, manevî yollar vardır. O yola sebîl denir. Sebîllerin tayini, mürşidlerin tayini demektir. Bu, Allah'a ait olan bir vetiredir. Sizin mürşidinizi Allahû Tealâ seçer. Mürşidinizi istediğiniz zaman sizi o mürşide mutlaka Allah ulaştırır. Mürşide ulaşmanın yolu hacet namazını kılmaktır. 13. basamakta kişi hacet namazını kılar. Mürşid sadece Allah'tan sorulur. Bunun adı istianedir. Fatiha Suresinde Yüce Rabbimize diyoruz ki:

1/FATİHA-5: İyyâke na'budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE isteriz.

Gerçekten yalnız Allah'tan mı mürşid istenir? Bakara-45 ve 46. âyetleri konuya açıklık getiriyor. Allahû Tealâ bu kişinin ne yapacağını belirtmek sadedinde şöyle buyurmaktadır:

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne). 
(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Fakat muhakkak ki bu (hacet namazı ile Allah'a ulaştıran mürşidi sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarını ve (sonunda ölümle) mutlaka O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

Allahû Tealâ herkese mürşid göstermez. Eğer huşû sahibi olan birisi Allah'tan istianeyi, mürşidini isterse Allah onlara mutlaka gösterir. Kim huşû sahibidir? Allahû Tealâ Bakara-46'da tarif ediyor: 
Kim ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştıracağına kesin olarak inanıyorsa, o huşû sahibidir ve mutlaka Allah onu Kendisine ulaştıracaktır. Evvelâ bunun için o kişinin Allah'a ulaşmayı dilemesi söz konusudur. Böyle bir kişiyi Allah mutlaka mürşidine ulaştırır. 
Kişi hacet namazını kıldı, mürşidini gördü ve Allahû Tealâ o kişiyi mürşidine ulaştırdı. Ne olur? Bu kişi el öpecek ve mürşidine tâbî olacaktır. Tâbiiyet çok açık bir şekilde o kişinin Allah'ın huzurunda mürşidine tâbî olması halidir. Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki kişi de oradadır. Allah'ın yetkisiyle bu işlem gerçekleşebilir. Mürşidin önünde bir tövbenin yapılacağını ve bu tövbede sevap söyleneceği yani günahların sevaba çevrileceğini Allahû Tealâ ifade eder:

78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
Melekler (arşı tutan melekler), saf saf olarak ve ruh (devrin imamının ruhu) oradadırlar. Kendisine Rahmân'ın izin verdiğinden başka kimse konuşamaz. Ve sevap söyler (günahların sevaba çevrilmesini müjdeler).

Allah'ın tayin ettiği mürşid hacet namazı kılınınca mutlaka gösterilir; yetmez, o mürşidi mutlaka Allahû Tealâ o kişiye sevdirir. Kişi mürşidine ulaşıp tâbî olduğu anda 7 tane işlem oluşur:
1- Kişinin kalbinin içine îmân yazılır. 
Bu çok önemli bir konudur. Çünkü kalbimize yazılan îmân kelimesi bir manyetik alanın sahibidir ve Allah'ın katından gelen fazıllar karşıt manyetik alanın sahibidir. Zikir yaptığımız zaman Allah'ın katından gelen rahmet-fazl ve rahmet-salâvât nurlarından fazıllar karşıt manyetik alanın sahibi oldukları için kalbe ulaştıklarında, kalbin duvarına yazılmış olan îmân kelimesine yapışmaya başlarlar. Manyetik alan fazılları kendisine çeker, yapıştırır. Oraya yapışan fazıllar, nurlardır ve kalbi aydınlatmaya başlarlar. Fazıllar oraya yapıştıkça, yerleştikçe kalp devamlı fazıllar tarafından işgal edilir. İşte bu işgalin başlangıç noktasında %2 rahmet görmüştük, daha kişi mürşidine ulaşmamıştı. Mürşide ulaşmadan kalbe fazl girmesi mümkün değildir. O kişinin yapacağı şey zikir yapmaktır. "Allah, Allah, Allah..." diye Allah'ın ismini tekrar etmektir. 
Allah yolunda yapılan gayretler her istikamette mutlaka Allahû Tealâ tarafından hayırla karşılanır. 
2- Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine ulaşır.

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu'minûne billâhi vel yevmil âhıri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullah(hizbullahi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne). 
Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden evvel Allah'a ulaşma gününe) îmân eden kavmi, Allah'a ve resûlüne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın. Velev ki; onlar, babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsun. Onların kalplerine îmân yazılır. Ve onlar, Allah'ın katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (devrin imamının ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere konurlar. Orada ebediyyen kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da Allah'tan razıdırlar. İşte onlar, Allah taraftarıdırlar. Ve muhakkak ki; Allah, taraftarları kurtuluşa (felâha) erenlerdir.

Nefs tezkiyesinin başlangıcı için kişinin başının üzerine de devrin imamının ruhunu gönderecektir. Mu'min Suresinin 15. âyet-i kerimesi, o ruhun ne yaptığını bize söylüyor:

40/MU'MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

Allahû Tealâ burada "Arşın sahibi Allah" demekle, arşı tutan melekleri ve arşı tutan meleklerle beraber bulunan devrin imamını kasdetmektedir. "Dereceleri yükselten" demekle de yapacağı bir işlemden bahsetmektedir. Allahû Tealâ o güne kadar kişinin 1 derecelik sevabına 10 katını verirken, 1 derecelik günahına karşılık da amel defterine 1 derece yazdırır. Mürşidine ulaşan bu kişinin o noktadan itibaren 100 kat alması söz konusu olur. 10 kat, 100 kata tebdil edilmiştir. Bu rakam, insan ruhu 1. gök katına çıktığı güne kadar 1'e 100'e, 2. gök katına çıktığında 1'e 200'e, 3., 4., 5., 6., 7. gök katlarında 1'e 700'e kadar yükselir. 
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ilk Cuma hutbesi'nde: "Ey sahâbe! Ölmeden evvel ölünüz ki Allah size 1'e 700 versin." buyurmaktadır. 
Nasıl öldüğümüz zaman ruhumuz bizden ayrılarak Allah'a ulaşıyorsa, sağ iken ruhumuzun bizden ayrılıp Allah'a ulaşması ölmeden evvel ölmeyi ifade eder. 
İşte konumuz da ruhu Allah'a ulaştırmak üzere harekete geçen bir insanın yaptığı eylem, nefs tezkiyesidir. Sonuç; o kişi dünya hayatını yaşarken ruhun Allah'a ulaşmasıdır. Mu'min-15'te Allahû Tealâ bunu ifade etmektedir: "O kişinin başının üzerine Allah'ın katından, Allah'ın emrinden ruh (devrin imamının ruhu) gönderilir." Bu ruh, arşı tutan meleklerin ve devrin imamının sahibi olan Allah tarafından, o kişiye Allah'a mülâki olma gününün (yevm'et talâkın) geldiğini haber vermek için gönderilir. Bu olaylardan geçerek mürşidine ulaşan kişiye devrin imamının ruhu ulaşır ve kişinin ruhuna der ki: "Senin yevm'et talâkın, Allah'a mülâkî olma günün, Allah'a ulaşma günün, ilka olma günün geldi. Vücudu terket ve Allah'a doğru yola çık." Ruh vücudu bunun üzerine terkeder. Ruhun vücudu terketmesi olayı, Allah'a doğru yaptığı bir yolculuğu ifade eder. Nebe-38'deki mürşidin önünde yapılan bu tövbenin neticesi, Nebe-39'da ifade edilmektedir:

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisini Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah'a ulaşan kişiye Allah), meab (sığınak, melce) olur:

İşte o gün Hakk günüdür yani kişinin ruhunun Hakk'a ulaşmak için yola çıkma günüdür. Bu âyet-i kerime Mu'min-15 ile tam bir uyuşma halindedir. Kimin ruhu Allah'a doğru yola çıkar da Allah'a ulaşırsa Allah o kişinin ruhuna meab (sığınak) olur. 

3/AL-İ İMRAN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en'âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
İnsanlara, kadınların, oğulların, kantar kantar altınların ve gümüşlerin salma (nişaneli) atların, davarların ve ekinlerin sevgisi süslendi (güzel gösterildi). Bunlar, dünya hayatının metaıdır (malıdır). Ve Allah, O'nun (Allah'ın) katında Hüsnül Meab'tır (en güzel sığınaktır). 
Allah'ın Zat'ı Allah'ın katındaki en güzel sığınaktır. İşte o sığınağa ulaşan kişi evvab olur. Allah'ın Zat'ına ulaşmış ve sığınmış olur. Meaba yani ruhlara sığınak olan Allah'a ulaşmış kişiye evvab denir. Ruhunu Allah'a hayattayken ulaştırmış olan kişi... 
3- Ruh vücuttan ayrılarak Allah'a doğru yola çıkmak üzere önce kendi mürşidine sonra da devrin imamının dergâhına ulaşır. 
4- kişinin dereceleri 1'e 10 iken 1'e 100'e çıkar ve 1'e 700'e kadar yükselir. Ve bütün günahları sevaba çevrilir. 
Allahû Tealâ Furkan Suresinin 69. âyet-i kerimesinde cehenneme gideceklerden bahsederken, Furkan-70'de de buyuruyor ki:

25/FURKAN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmetive yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Ve kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır. 
25/FURKAN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ama (mürşidin önünde) tövbe eden ve (mürşidin önünde tövbe etmek suretiyle kalbine îmân yazıldığı için îmânı artan bir) mü'min olan ve nefsi ıslâh edici ameller işleyen kişinin Allah, günahlarını sevaba çevirir. Ve Allah, günahları sevaba çeviren ve rahmet gönderendir.

5- O kişi nefs tezkiyesine başlar. 
6- Fizik vücut nefs tezkiyesi sebebiyle şeytana kul olmaktan kurtulmaya ve Allah'a kul olmaya başlar. 
7- İrade güçlenmeye başlar. 
Kişi, "Allah, Allah, Allah..." diye zikir yapar. Bu zikir Allah'ın katından rahmetle-fazl ve rahmetle-salâvât isimli iki grup nur indirir. Bu iki grup nur kişinin göğsüne gelir, göğsündeki yarıktan geçerek kalbe ulaşır. 
Zikretmeden önce kalbin yukarısındaki Rabbanî kapı kapalı ve mühürlü, alttaki zülmanî kapı ise açıktır. Zikir başlayınca Allah'ın katından inen nurlar Rabbanî kapıyı açar ve aynı boyutta olan mühür aşağı inerek zülmanî kapıyı kapatır. Mührün üzerine rahmetin, fazlın ve salâvâtın devamlı baskısı olduğu için zülmanî kapı artık açılamaz ve nefsin kalbi Allah'ın nurlarıyla dolmaya başlar. Fazıllar %7'ye ulaştığı zaman (evvelce %2 rahmet nuru girmişti) kişinin ruhu 1. gök katına ulaşır. Burası Nefs-i Emmare kademesidir:

12/YUSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun). 
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret (günahları sevaba çeviren) edendir, Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye eden).

1. gök katına ulaşan ruhun orada kalması yetmez. Kişi zikrini artırmaya devam eder. Zikir arttıkça nefsin kalbine yerleşen fazılların miktarı da artar.
2. defa %7 fazl birikiminde ruh 2. gök katına ulaşır. Burası Nefs-i Levvame kademesidir:

75/KIYAME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, o levvame (kınayan, suçlanan) nefse yemin ederim.

Kişi nefsini levmetmeye, kınamaya başlar. Aslında kötülük işlemek istemez ama nefsi ona yaptırır. 
3. defa %7 fazl birikiminde Nefs-i Mülhime kademesine ulaşılır. Ruh 3. gök katındadır. Kişi Allah'tan ilham almaya başlar:

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Ona (o nefse), (Allah'ın) takvası ve (şeytanın) füccuru ilham edilir.

4. defa %7 nur birikimi gerçekleştiğinde Nefs-i Mutmainne kademesine ulaşılır:

13/RAD-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu). 
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

Kişi mutmain olmuştur. Allah'ın kendisine verdikleri ona mutlaka yeterli gelmektedir. Bu noktada ruh 4. gök katındadır. 
5. defa %7 fazl birikiminde Nefs-i Radiye kademesine ulaşılır. Bu noktada Allah'tan razı oluruz. Ruhumuz 5. gök katındadır. 
6. defa %7 nur birikiminde Nefs-i Mardiyye kademesine ulaşılır. Burada Allah da bizden razı olmuştur:

89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu). Ey mutmain olan nefs! 
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
(Ey ruh!) Rabbine geri dön (erek ulaş). Allah'tan razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanarak.

"Ey mutmain olan nefs (4. gök katı), Allah'tan razı ol (5. gök katı) ve Allah'ın rızasını kazan (6. gök katı). Ey ruh, Rabbine rucû et, Rabbine geri dön. İşte Radiye ve Mardiyye, 5. ve 6. kademelerdir. 
7. defa %7 nur birikimiyle tezkiye kademesine ulaşılır. Tezkiye 7. kademedir, ruhun Allah'a ulaşmasıdır:

35/FATIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted'u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey'un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklen-meye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilemez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. (Nefs tezkiyesi ile ruh) Allah'a döner (ulaşır).

7. gök katında 7 tane âlem geçilir, en son Sidretül Münteha'ya ulaşılır. Oradan da Allah'a doğru yapılan dikey bir yolculukla ruhun Allah'ın Zat'ına ulaşması, Allah'ın Zat'ında yok olması söz konusu olur. Ruhun Allah'ın katında yok olması, fenâfillah makamını ifade eder. Böyle olan insanlara evvab denir. Meaba ruhu ulaşmıştır. 
Nefsin kalbinde 7 defa %7 fazl birikimi gerçekleşmiştir, %49 fazl, %2 rahmet oluşmuştur. Başlangıçta kişinin kalbi %100 afetlerle doluydu. Böyle olduğu için de devamlı bir huzursuzluğun içindeydi, nefsi %100 kapkaranlıktı. Ama şimdi şeytanın %100 hükümferma olduğu, nefsin bütün afetlerine tesir etmek imkânının olduğu bir noktadan bu kişi, nefsin kalbinde %51 nura kavuşulan bir yere ulaştı. burası yolun yarısıdır. Karanlıklar yani şeytanın hakimiyeti altındaki kesim %100'den %49'a düşmüştür. Hakimiyet artık Allah'ın nurlarınındır. İşte burası nefs tezkiyesinin tamamlandığı yerdir. Nefsini tezkiye eden kişinin ruhu Allah'a ulaşır (Fatır-18). Allah'ın verdiği söz gerçekleşmiştir. Allahû Tealâ buraya kadarki işlevi garanti etmektedir. Buyuruyor ki: "Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu mutlaka Kendime ulaştırırım." (Şura-13). İşte Allahû Tealâ bu noktada görevini tamamlamıştır. O kişi Allah'a ulaşmayı dilemiştir, Allah da onu Kendisine ulaştırmıştır. İşte bu ulaşma keyfiyeti; ruhun Allah'a vasıl olması, Allah'ın Zat'ında yok olması işleminin tamamlanmasıdır. O kişi, kendisi Allah'a ulaşmamıştır, Allah onu Kendisine ulaştırmıştır. Bu ise hidayete ermektir. Hidayet nedir? 
Allahû Tealâ buyuruyor ki:

3/AL-İ İMRAN-73: Ve lâ tu'minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu'tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu'tîhi men yeşâ'(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun). 
Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: "Muhakkak ki HİDAYET, Allah'a ulaşmaktır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?" De ki: "Hiç şüphesiz fazl, Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir." Ve Allah, VÂSİ'un ALÎM'dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)
2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yehûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba'te ehvâehum ba'dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: "Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir." Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olmaz.
18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin, doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.

Kim Allah'a ulaşırsa o kişi hidayete erenlerden birisi olur. İşte sevgili kardeşlerim, nefs tezkiyesi; nefsinizin kalbinde karanlıklardan fazla nurların dolması, Allah'ın verdiği sözü yerine getirmesidir. Allah'a ulaşmayı dilediğiniz zaman 1. kat cennetin sahibi olursunuz (3. basamak). Mürşidinize ulaşıp tâbî oldunuz, 2. kat cennet sizin olur (14. basamak). Ruhunuz Allah'a ulaştı, Allah'ın Zat'ında yok oldu (22. basamak) 3. kat cennetin sahibi olursunuz. Allah'ın garantisi buraya kadardır. Dünya saadetinin %51'i sizlerin olur. 
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki Kur'ân'ın unutulmuş kavramlarından nefs tezkiyesinin ne olduğunu beraberce bir defa daha tezekkür ettik. Allahû Tealâ'nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz. 
Dualarımızla...


Bugün 7 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!
El Fatiha.

BISMILLAHIRRAHMANIRRAHIM. 1/FÂTİHA-1: Bismillâhir rahmânir rahîm. Rahmân ve rahîm olan Allah'ın ismi ile. 1/FÂTİHA-2: El hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne). Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. 1/FÂTİHA-3: Er rahmânir rahîm(rahîmi). Rahmân’dır, Rahîm’dir. 1/FÂTİHA-4: Mâliki yevmid dîn(dîne). Dîn gününün mâlikidir. 1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu). (Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz. 1/FÂTİHA-6: İhdinâs sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır). 1/FÂTİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne). O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.
Allah Kabul Etsin.


Allah razi olsun.
Allaha Ulasmayi Dileyin
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol